Kyra, gecelerce yaptığı tek başına çalışmalar ve eğitimle, adamları büyüleyen hareketlerde ustalaşmıştı, hiçbir adamın tam olarak ne yaptığını anlayamadığı hareketler. Asasına karşı bir ilgi doğmuştu ve o da onlara öğretmişti. Kyra’ya göre yayı ve asası birbirini tamamlıyordu, ikisi de eşit öneme sahipti. Yayına uzun menzilli çatışmalarda ihtiyacı vardı ve asasına da yakın dövüşlerde..
Kyra ayrıca bu adamların sahip olmadığı doğuştan gelen bir yeteneği olduğunu keşfetti; inanılmaz atikti. Yavaş yüzen köpekbalıklarının arasındaki golyan balığı gibiydi. Bu adamlar ne kadar güçlü de olsa, Kyra onların etrafında dans edebilir, havaya sıçrayabilir ve hatta üzerlerinden atlayarak, ayaklarının üzerine, mükemmel bir pozisyonda iniş yapabilirdi. Atikliğiyle asa kullanım şekli birleştiğinde onu ölümcül bir silah haline getirmişti.
“O burada ne yapıyor?” dedi sevimsiz bir ses.
Kyra, Anvin ve Vidar’ın yanında, eğitim alanının kenarında duruyordu. Yaklaşan at seslerini duydu ve at sürerek gelmekte olan Maltren’i gördü. Bir grup arkadaşıyla birlikte, hala elinde kılıç, sert şekilde nefes alıp veriyor, alandan yeni dönüyordu. Kıza hor görerek baktı ve kızın karnı burkuldu. Babasının tüm adamları içinde onu sevmeyen tek kişi Maltren’di. Onu ilk gördüğü günden beri bir sebepten ondan nefret ediyordu..
Maltren atının üstünde oturuyordu ve öfkeliydi; düz burnu, çirkin yüzüyle nefret etmeye âşık bir adamdı ve Kyra’da bir hedef görmüş gibiydi. Onun eğitim alanında olmasına her zaman karşı çıkardı, büyük ihtimalle de kız olduğu için.
“Babanın kalesine dönmelisin kızım,” dedi, “diğer cahil genç kızlarla birlikte ziyafete hazırlanıyor olmalısın.”
Kyra’nın yanında durmakta olan Leo Maltren’e hırladı ve Kyra hayvanın başına, teskin edici şekilde elini koyup, geride kalmasını sağladı.
“Ve neden alanımızda bir kurt var?” diye ekledi Maltren.
Anvin ve Vidar Kyra’nın tarafını tutarak Maltren’e soğuk ve sert bir şekilde baktı. Kyra arkasında bir koruma olduğunu ve alanı terk etmeye zorlanamayacağını bilerek yerini korudu ve gülümsedi.
“Belki de sen eğitim alanına ger dönmelisin,” diye karşılık verdi, sesi alaycıydı “ve kafanı cahil genç bir kızın gelip gitmesine yormamalısın.”
Maltren kızardı. Cevap veremiyordu. Arkasını döndü, öfkeyle gitmeye hazırlanıyordu fakat son bir iğneleyici söz etmeden gitmedi.
“Bugün mızrak günü,” dedi. “Gerçek erkekler gerçek silahları fırlatırken ayak altında dolanmasan iyi olur.”
Arkasını dönüp diğerleriyle birlikte uzaklaştı. Kızın orada bulunmaktan aldığı keyif onun varlığıyla bozulmuştu.
Anvin kıza teskin edici şekilde baktı ve bir elini omzuna koydu.
“Bir savaşçının ilk dersi,” dedi, “ondan nefret edenlerle yaşamaya alışmaktır. Sev ya da sevme, bir gün kendini onlarla yan yana savaşırken bulursun, hayatlarınız birbirinizinkine bağlıdır. Çoğunlukla en kötü düşmanın dışarıdan değil, içeriden gelir.”
“Ve her kim savaşma kabiliyetine sahip değilse, ağzı daha çok çalışır,” diye bir ses duyuldu.
Kyra döndü ve gülümseyerek yaklaşan ve her zaman olduğu gibi onun tarafını tutan Arthfael’i gördü. Anvin ve Vidar gibi Arthfael de sert, dazlak kafalı, uzun, sert siyah sakallı ve kız için her zaman yumuşak bir noktası olan, uzun boylu, amansız bir savaşçıydı. En iyi kılıç kullananlardan biriydi. Çok nadir yenilirdi ve her zaman kızı korurdu. Kız onun varlığıyla rahatlamıştı.
“Sadece konuşuyor,” diye ekledi Arthfael. “Maltren daha iyi bir savaşçı olsaydı, başkalarına kafasını takmak kendisiyle ilgileniyor olurdu.”
Anvin, Vidar ve Arthfael atlarına binip diğerleriyle birlikte uzaklaşırlarken Kyra olduğu yerden onları izliyor ve düşünüyordu. Neden bazı insanlar nefret eder, diye merak etti. Bir gün bunu anlayıp anlayamayacağını bilmiyordu.
Savaşçılar alanda boydan boya saldırı yapıp, büyük döngüler halinde yarışırlarken Kyra hayranlıkla muhteşem savaş atlarını inceledi ve bir gün kendisinin de bir atı olması için can attı. Alanda daireler çizen adamlara baktı. Duvar boyunca at sürüyorlardı ve atları bazen karda kayıyordu. Adamlar, hevesli yardımcıları tarafından onlara uzatılan mızrakları alıyor ve turu tamamladıklarında uzaktaki hedefleri, dallara asılı kalkanlara, mızrakları fırlatıyordu. Hedefi vurduklarında uzaktan bir metal sesi geliyordu.
At sırtındayken mızrak fırlatmanın göründüğünden çok daha zor olduğunu görebiliyordu ve birkaç adam, özellikle de küçük hedeflere nişan aldıklarında ıskalamıştı. Vurabilenlerin ise Anvin, Vidar, Arthfael ve birkaç kişi daha hariç, pek azı tam merkeze isabet ettirebiliyorlardı. Maltren’in ise birkaç kez ıskaladığını, fısıltı şeklinde küfür ettiğini ve sanki suçlusu oymuş gibi kendisine baktığını fark etmişti.
Kyra da kendisini sıcak tutmak istedi ve asasını çıkartıp elinde döndürüp çevirmeye başladı. Kafasının üzerinde, etrafında, sanki asa canlı bir şeymiş gibi döndürüp çeviriyordu. Hayali düşmanlara vurdu, hayali vuruşları engelledi, boynunun arkasından, belinin çevresinden el değiştirdi. Asa artık onun için üçüncü bir kol gibi olmuştu ve yılların kullanımından sonra ağaç artık eskimişti.
Adamlar alanda daireler çizerken Kyra da kendi küçük eğitim alanında koşuyordu. Adamlar tarafından ihmal edilmiş fakat onun çok sevdiği bir alandı. Bazı ağaçlara bağlı halatların uçlarına zırh parçaları bağlanmıştı ve farklı yüksekliklerde asılmıştı. Kyra ağaçlara doğru koştu, her bir hedefi bir rakip gibi görüp, her birine asasıyla tek tek vurdu. Ağaçların arasında koşup, darbeler indirir, hedefler kendisine doğru geri sallanırken zikzaklar çizip, eğilirken hava metal sesleriyle doldu. Hayalinde muzaffer bir şekilde saldırmış ve savunmuş, hayali düşmanların ordusunu yenmişti.
“Hiç birini öldürebildin mi?” diyen alaycı bir ses duyuldu.
Kyra arkasını döndüğünde Maltren’in gelmiş olduğunu gördü. Atıyla tekrar uzaklaşmadan önce de alaycı bir şekilde güldü. Kız hiddetlenmişti ve birinin ona haddini bildirmesini diledi.
Kyra adamları atlarından inmiş, mızraklarla işleri bitmiş ve açıklığın ortasında bir daire oluştururken gördüğünde bir ara verdi. Yardımcıları onlara doğru koşmuş ve meşeden yapılma, neredeyse çelik kadar ağır, ağaç eğitim kılıçlarını vermişti. Kyra kenarlara tutundu. Adamların birbirleriyle dövüş pozisyonu almalarını izlerken kalp atışları hızlandı ve onlara katılabilmeyi her şeyden çok istedi.
Başlamadan önce Anvin ortaya yürüdü ve adamlara baktı.
“Bu tatil gününde özel bir ödül için dövüşeceğiz,” diye duyurdu. “Kazanan ziyafetin istediği bölümünü seçecek!”
Bir coşku sesi yükseldi ve adamlar birbirlerine saldırıp, ileri geri birbirlerini itmeye başladıklarında, ağaç kılıçların takırtısı havayı doldurdu..
Dövüşler bir boru sesiyle bitiriliyordu. Ne zaman bir savaşçı darbe alsa boru çalınıyordu ve o savaşçı kenara geçiyordu. Boru sık sık çaldı ve saflar azalmaya başladığında adamların çoğu kenara geçmiş izliyordu.
Kyra onlarla birlikte kenarda duruyor, dövüşebilmek için yanıp tutuşuyordu; fakat buna izni yoktu. Fakat o gün doğum günüydü ve artık on beş yaşına girmişti; hazır hissediyordu. Artık varlığını ortaya koymanın vaktinin geldiğini düşünüyordu.
“Onlara katılmama izin!” diye hemen yanında durmakta ve izlemekte olan Anvin’den ricada bulundu.
Anvin kafasını salladı; gözlerini alandan ayırmamıştı.
“Bugün on beş yaşıma giriyorum!” diye ısrar etti. “Dövüşmeme izin ver!”
Anvin ona şüpheci bir bakış attı.
“Burası erkeklerin eğitim alanı,” diye araya girdi Maltren, bir sayı kaybetmesinin ardından kenarda duruyordu. “Genç kızların değil. Diğer yardımcılarla birlikte burada oturabilirsin ve istersek bize su getirebilirsin.”
Kyra kızarmıştı.
“Bir kızın seni yenmesinden bu kadar çok mu korkuyorsun?” diye karşılık verdi. Geri adım atmamıştı ve içinde bir öfke patlaması olduğunu hissetti. Ne de olsa o babasının kızıydı ve kimse onunla bu şekilde konuşamazdı.
Bazı adamlar kıs kıs gülerken bu sefer Maltren kızarmıştı.
“Kız haklı,” diye araya girdi Vidar. “Belki de dövüşmesine izin vermeliyiz. Ne kaybederiz?”
“Neyle dövüşecek?” diye sordu Maltren.
“Asamla!” diye bağırdı Kyra. “Sizin ağaç kılıçlarınıza karşı”
Maltren güldü.
“Ne manzara olurdu,” dedi.
Anvin durmuş ne yapacağını düşünürken tüm gözler ona döndü.
“Yaralanırsan baban beni öldürür,” dedi.
“Yaralanmayacağım,” diye ısrar etti Kyra.
Sonsuzluk kadar uzun gelen bir süre öylece durdu Anvin ve sonunda içini çekti.
“Öyleyse bunda bir zarar görmüyorum,” dedi ve askerlere dönüp ekledi “Başka hiçbir şekilde susmayacaksın. Tabii bu adamların da itirazı yoksa”.
“HAYHAY!” dedi babasının düzinelerce adamı aynı anda. Hepsi de coşkulu bir şekilde Kyra’yı destekliyordu. Kyra bu yüzden onları kelimelerle ifade edebileceğinden daha çok sevdi. Kendisi için duydukları hayranlığı ve babasına duydukları sevginin aynısını kendisine de duyduklarını gördü. Çok fazla arkadaşı yoktu ve bu adamlar onun dünyasıydı.
Maltren dalga geçti.
“Öyleyse bırakalım da kız kendi kendini rezil etsin,” dedi. “Bu ona iyi ve esaslı bir ders olacaktır.”
Bir boru çaldı ve diğer adamlar çemberin dışına çıkarken Kyra içeri girdi.
Kyra, açıkça bu durumu beklemeyen adamların hepsinin gözlerini üzerinde hissetti. Kendisini rakibi, babasının saray zamanlarından beri tanıdığı, otuzlu yaşlarda, uzun, sağlam yapılı, güçlü savaşçıyla yüz yüze buldu. Onu daha önceden gözlemlemiş olduğu için onun iyi bir dövüşçü olduğunu fakat aynı zamanda kendine aşırı güvenen, dövüşün başında saldırıya geçen ve biraz da pervasız olduğunu biliyordu.
Somurtmuş bir şekilde Anvin’e döndü.
“Bu nasıl bir aşağılama?” diye sordu. “Bir kızla dövüşmeyeceğim.”
“Benimle dövüşmekten korkarak kendi kendini aşağılıyorsun,” diye cevap verdi Kyra içerlemiş bir şekilde. “İki elim, iki ayağım var, tıpkı senin gibi. Eğer benimle dövüşmeyeceksen yenilgiyi Kabul et!”
Adam şok içinde gözlerini kırptı ve tekrar kaşlarını çattı.
“Pekala, öyleyse,” dedi. “Kaybettikten sonra koşarak babana gitme.”
Tam hızda atağa kalktı, ki kız da böyle olacağını biliyordu. Ağaç kılıcını sert bir şekilde havaya kaldırmıştı ve kızın omuzlarını hedef alarak aşağı indirdi. Bu hareket Kyra’nın beklediği bir hareketti. Onu, kollarının ne yapacağını acemice ele veren bu hareketi yaparken defalarca izlemişti. Ağaç kılıcı çok güçlüydü fakat asasının karşısında çok ağır ve beceriksizdi.
Kyra onu dikkatle izledi ve son ana kadar bekledi. Daha sonra yana çekildi ve güçlü vuruşun yanında patlamasını sağladı. Aynı anda asasını etrafından savurup adamın omzuna geçirdi.
Adam yana doğru tökezlerken inledi. Olduğu yerde kaldı. Donakalmış, sinirlenmiş ve yenildiğini kabul etmek konumuna düşmüştü.
“Başka isteyen?” diye sordu Kyra. Adamların oluşturduğu çembere döndü. Yüzünde geniş bir gülümseme vardı.
Adamların birçoğu onunla açıkça gurur duyduğunu gösterecek şekilde gülümsüyordu. Bu kadar büyümüş ve bu noktaya gelmiş olmasıyla gurur duyuyorlardı. Elbette, yeniden kaşlarını çatan Maltren hariç. Bir başka asker yüzünde ciddi bir ifadeyle ortaya gelene kadar, kıza tekrar meydan okuyacakmış gibi görünüyordu. Bu adam daha kısa, daha kalıplıydı. Dağınık kızıl bir sakalı ve sert bakışları vardı. Kyra bu rakibinin kılıcını önceki rakibinden daha dikkatli tuttuğunu söyleyebilirdi. Bu hareketi bir iltifat olarak Kabul etti. Nihayet onu ciddiye almaya başlamışlardı.
Adam saldırdı. Kyra neden olduğunu anlamadığı bir sebepten ne yapması gerektiğini çok kolay bir şekilde çözmüştü. Sanki içgüdüleri harekete geçmiş ve kontrolü ele almış gibiydi. Kendisini bu, ağır zırhlar ve kalın, ağaç kılıçlar taşıyan adamlardan çok daha hafif ve atik hissetti. Hepsi de güçlerini dövüşüyordu ve rakiplerinin kafa tutup onları engellemelerini bekliyordu. Fakat Kyra onları ittirmekten mutluydu ve onların kurallarıyla dövüşmeyi reddediyordu. Onlar güçlerini dövüşüyordu fakat kız hızla dövüşüyordu.
Kyra’nın asası ellerinde sanki onun bir uzantısıymış gibi hareket etti. Asasını o kadar hızlı savuruyordu ki, rakiplerinin tepki vermeye vakti olmuyor, onlar daha bir hareketin ortasındayken arkalarına geçmiş oluyordu. Yeni rakibi göğsünü hedef alarak geldi fakat o çok hafif kenara çekilip asasını savurdu ve adamın bileğine vurup kılıcın elinden düşmesini sağladı. Daha sonra asayı etrafından dolaştırıp diğer ucunu adamın kafasına indirdi.
Boru sesi puanın ona gittiğini belirtti. Rakibi şaşkınlık içinde ona bakıyordu. Kılıcı yerdeydi ve alnını tutuyordu. Kyra serine bakarken kendisinin hala ayakta olduğunu fark etti ve kendisinden biraz da olsa ürktü.
Kyra yenilmek istenen kişi haline gelmişti ve adamlar, artık hiçbir tereddütleri olmadan, ona karşı yeteneklerini test etmek için sıraya girmişti.
Alacakaranlıkta meşaleler yakılırken kar fırtınası bastırdı ve Kyra rakip üstüne rakiple karşılaştı. Artık hiçbiri gülmüyordu; aksine ifadeleri son derece ciddiydi. Hiçbiri ona dokunamamıştı bile ve ona yenilmişlerdi. Ambale olmuş ve açık şekilde sinirlenmişlerdi. Bir adama karşı, adam ona saldırırken kafasının üzerinden sıçramış, havada dönüp adamın arkasında yere inmiş ve asasını omzuna indirmişti. Bir diğeri için, eğilmiş, yuvarlanmış, asasını tuttuğu elini değiştirmiş ve sol eliyle bitirici bir vuruş yapmıştı. Her biri için farklı hareketler yapıyordu. Bazen jimnastikçi gibi bazen de kılıç ustası gibiydi ve kimse ne yapacağını tahmin edemiyordu. Adamların hepsi de utanç içinde kenara geçmişti ve yenilgiyi kabul edişlerine hayret ediyorlardı.
Sonunda bir avuç adam kalmıştı. Kyra çemberin ortasında durdu. Güçlükle nefes alıyor ve yeni bir rakip bulmak için etrafına bakıyordu. Anvin, Vidar ve Arthfael kenardan, yüzlerinde geniş bir gülümseme ve hayranlık ifadesiyle onu izlemişlerdi. Babası orada olup bunlara tanık olarak onunla gurur duyamayacak olsa da hiç olmazsa bu adamlar onunla gurur duyuyorlardı.
Kyra bir adamı daha dizinin arkasına yaptığı bir vuruşla yendi ve bir kez daha boru çaldı. Artık ona karşı çıkacak kimse kalmamıştı. Maltren çemberin ortasına geldi.
Бесплатно
Установите приложение, чтобы читать эту книгу бесплатно
О проекте
О подписке