Читать бесплатно книгу «Ejderhaların Yükselişi » Моргана Райс полностью онлайн — MyBook

BÖLÜM BEŞ

Kyra kalabalık köprünün ortasında durdu. Tüm gözlerin ona baktığını ve yabandomuzu hakkında vereceği kararı beklediğini hissediyordu. Yanakları kızardı. İlgi odağı olmayı istememişti. Babasının onu bu şekilde onurlandırması yüzünden onu daha fazla seviyordu artık, hatta içinde çok büyük bir gurur hissetti, özellikle de bu kararı onun inisiyatifine bırakmış olması nedeniyle.

Fakat aynı zamanda çok büyük bir de sorumluluk hissediyordu. Her ne karar verirse tüm halkının kaderini etkileyeceğini biliyordu. Pandesialılar’dan ne kadar nefret etse de halkını, kazanamayacakları bir savaşın içine sürüklemek de istemiyordu. Fakat bir yandan da geri adım atmak, Lordun Adamlarını cesaretlendirmek, halkını küçük düşürmek ve zayıf göstermek istemiyordu, özellikle de Anvin ve diğerlerinin gözü pek karşı koyuşlarından sonra.

Babasının bu kararı kendisine bırakmakla ne kadar bilgece davrandığını fark etti. Kararın Lordun Adamlarına değil, halkına ait görünmesini sağlamış ve yalnızca tek bir hareketle halkının itibarını korumuştu. Ayrıca babasının bu kararı kendisine bir sebeple verdiğini fark etti: Bu durumun, her iki tarafın da itibarını koruması için dışarıdan bir fikri gerektirdiğini biliyor olmalıydı ve babası onu seçmişti. Çünkü buna kendisi uygundu, babası onun aceleci olmadığını ve yatıştırıcılığın sesi olabileceğini biliyordu. Konu üzerine daha fazla düşündükçe babasının neden onu seçtiğini daha iyi anladı; bir savaşı kışkırtmak istemiyordu. Bu karar için Anvin’i de seçebilirdi ama halkını bir savaştan uzak tutmak istemişti.

Sonunda bir karara vardı.

“Bu yaratık lanetli,” dedi küçümseyerek. “Erkek kardeşlerimi öldürecekti. Dikenli Orman’dan geldi ve Kış Ayı arifesinde öldürüldü, avlanmanın yasak olduğu günde. Onu kapımıza kadar getirmek bir hataydı, vahşi doğada, ait olduğu yerde çürümeye bırakılmış olması gerekirdi.”

Alaycı bir şekilde Lordun Adamlarına döndü.

“Onu Lord Valinize götürün,” dedi gülümseyerek. “Bize iyilik yapmış olursunuz.”

Lordun Adamları bakışlarını ondan yaratığa çevirdiler ve yüz ifadeleri bir anda değişti. Sanki çürük bir şey ısırmış gibi, artık onu istemiyormuş gibi bir halleri vardı.

Kyra Anvin ve diğerlerinin onaylar şekilde ve minnetle ona baktığını gördü, en önemlisi de babası da aynı şekilde bakıyordu. Başarmıştı. Halkının itibarını korumuş, onları savaşa girmekten korumuş ve aynı zamanda Pandesia ile alay etmeyi de başarmıştı.

Ağabeyleri yabandomuzunu yere bıraktı ve hayvan gümbürtüyle karların üzerine düştü. Mütevazı bir şekilde geri çekildiler. Omuzlarının acıdığı çok belli oluyordu.

Şimdi tüm gözler, orada öylece, ne yapacağını bilemeden duran, Lordun Adamlarına dönmüştü. Kyra’nın sözleri onları derinden etkilemişti. Artık yaratığa sanki dünyanın bağırsaklarından çekilip alınmış iğrenç bir şeymiş gibi bakıyorlardı. Onu artık istemedikleri çok belliydi. Yaratık artık onların olsa da ona karşı isteklerini kaybetmiş gibi görünüyorlardı.

Uzun ve gergin bir sessizliğin ardından komutanları adamlarına yaratığı almalarını işaret etti ve sonra kaşları çatık şekilde arkasını dönüp oradan uzaklaşmaya başladı; kurnazlıkla yenildiğini düşünüyormuş gibi, açıkça rahatsız bir hali vardı.

Kalabalık dağılmaya başladı, gerilim azaldı ve ortama bir rahatlık hissi hâkim oldu. Babasının birçok adamı onaylayan tavırlarla ona yaklaşıp omzuna ellerini koyuyordu.

“İyi işti,” dedi Anvin, onaylar bir tavırla ona bakıyordu. “Bir gün iyi bir yönetici olacaksın.”

Köy halkı kendi işlerine döndü, koşuşturma hali geri geldi, gerilim dağıldı ve Kyra dönüp babasının gözlerini aradı. Babası birkaç adım ötede duruyor ve ona bakıyordu. Konu kendisi olunca, adamlarının önünde her zaman kapalı kutu halinde olan babası bu kez de farklı değildi; yüzünde ilgilenmez görünen bir ifade vardı fakat kafasını çok hafif bir şekilde salladı. Kyra bunun, onaylamaya dair bir jest olduğunu biliyordu.

Kyra dönüp Anvin ve Vidar’ın mızraklarını kuşandıklarını gördü ve kalp atışları hızlandı.

“Size katılabilir miyim?” diye sordu Anvin’e, babasının diğer adamları gibi onların da eğitim alanına gittiğini biliyordu.

Anvin gergin bir şekilde babasına baktı; onay vermeyebileceğini biliyordu.

“Kar yağışı artıyor,” diye cevapladı Anvin sonunda, tereddütle. “Ayrıca gece de çökmek üzere.”

“Ama bu size durdurmuyor,” diye karşılık verdi Kyra.

Anvin gülümsedi.

“Haklısın, durdurmuyor,” diye itiraf etti.

Babasına tekrar bir bakış attı. Kyra da dönüp babasına baktı ve dönüp içeri girmeden önce kafasını salladığını gördü.

Anvin içini çekti.

“Büyük bir ziyafet hazırlıyorlar,” dedi. “Sen de katılsan daha iyi olur.”

Kyra kokuyu alabiliyordu. Kızartılmakta olan lezzetli etlerin kokusu her yanı sarmıştı ve ağabeylerinin, festival için acele içinde koşturan düzinelerce köylüyle birlikte dönüp içeri girdiklerini gördü.

Fakat Kyra dönüp özlemle Alana baktı, eğitim alanına.

“Yemek bekleyebilir,” dedi. “Eğitim beklemez. Gelmeme izin verin.”

Vidar gülümsedi ve kafasını salladı.

“Bir kız olduğunu ve savaşçı olmadığını biliyorsun değil mi?” diye sordu Vidar.

“İkisi birden olamaz mıyım?” diye yanıtladı.

Anvin uzunca iç geçirdi ve sonunda kafasını salladı.

“Baban derimi yüzer,” dedi.

Fakat sonra kafasını eğdi.

“Hayır’ı cevap olarak Kabul etmeyeceksin,” dedi “ve adamlarımın yarısından fazlasından daha yüreklisin. Bir kişi daha işimize yarar sanırım.”

*

Kyra karlı alanda koşarak ve her zamanki gibi yanında Leo’yla birlikte, Anvin, Vidar ve babasının birkaç adamını takip etti. Kar yağışı artıyordu ama umurunda değildi. Savaşçıların Geçidinin, eğitim alanının alçak taş duvarlarını kesen, alçak, kemerli geçidin önünden her geçişinde olduğu gibi yine içinde bir özgürlük duygusu ve neşe hissetti. Gökyüzü açılırken derin bir nefes aldı ve dünyadaki her yerden çok sevdiği alana koştu. Alçaklı yüksekli yeşil bayırları şimdi karla kaplıydı. Düzensiz taş duvarlar, belki de beş yüz metre uzunluk ve genişliğindeki bu alanın her tarafını çeviriyordu. Adamları eğitim yapar, atlarıyla çapraz koşular yapar, mızraklarını kullanır, uzak hedeflere nişan alır kendilerini daha iyi hale getirirlerken görünce her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu hissetti. Onun için bu hayatın amacıydı.

Eğitim alanı yalnızca babasının adamlarına ayrılmıştı. Kadınlar, on sekiz yaşına gelmemiş ve davet edilmemiş erkekler giriş yapamazdı. Brandon ve Braxton her gün sabırsızlıkla davet edilmeyi bekliyordu; fakat Kyra hiçbir zaman davet edilmeyeceklerini düşünüyordu. Savaşçıların Geçidi onurlu ve savaşla sıkılaşmış savaşçılar içindi, ağabeyleri gibi palavracılar için değil.

Kyra dünyadaki herhangi bir yerde olabileceğinden daha mutlu ve daha canlı hissederek alanda koştu. Enerji son derece yoğundu ve her biri ufak tefek farklılıkları olan zırhlar kuşanmış, Escalon’un dört bir yanından gelmiş, zaman içinde babasının kalesinde toplanmış, babasının en iyi savaşçılarıyla doluydu. Bu savaşçılar, güneyden, Thebus ve Leptis’ten, Orta Diyarlardan, daha çok başkent Andros’tan ve ayrıca Kos dağlarından, batıdan Ur’dan savaşçılar, Thusis’ten nehir adamları ve komşuları Esephus’tan savaşçılardı. Bu savaşçılar Ire Gölünün çevresinde yaşamış ve Everfall şelaleleri kadar uzaktan gelmiş savaşçılardı. Hepsi farklı renkler giyiyor, zırh kullanıyor, farklı silahlar tercih ediyordu. Hepsi Escalon’un adamıydı ama halen kendi kalelerini de temsil ediyorlardı. Hepsi de gücün baş döndürücü bir düzeniydi.

Babası, eski kralın bir numaralı savaşçısı, büyük bir saygınlıkla komutanlık etmiş bir adam, bu zamanlarda, bu parçalanmış krallıkta, etrafında toplanılabilecek tek adamdı. Aslında, eski kral savaşmadan krallığı teslim ettiğinde, insanların, tahta geçmesi ve savaşı yönetmesi için ısrar ettiği kişi babasıydı. Zamanla, eski kralın en iyi savaşçıları onu arayıp bulmuştu ve her geçen gün artan gücüyle Volis, başkentle yarışacak bir güce ulaşmıştı. Büyük ihtimalle bu sebepten Lordun Adamları onları aşağılamak istemişti.

Escalon’un başka hiçbir yerinde Pandesia’nın Lord Valileri şövalyelerin bu şekilde bir araya gelmelerine, bu tarz özgürlüklere, bir başkaldırıdan korktukları için izin vermiyorlardı. Fakat burada, Volis’te durum farklıydı. Burada başka seçenekleri yoktu. Burada, Ateş Duvarlarını korumak için olası en iyi adamlara ihtiyaçları olduğu için izin vermek zorundaydılar.

Kyra dönüp dışarı, duvarların ötesine, alçalıp yükselen beyaz tepelerin ötesine, uzakta, ufka baktı ve yağan kara rağmen Ateş Duvarlarının belli belirsiz seçilebilen sönük ışığını gördü. Ateş Duvarları, Escalon’un doğu sınırını koruyan ateşten bir duvardı. Bu duvar on beş metre derinliğinde ve otuz metreden fazla yükseklikte, her zaman parlak şekilde yanan ve geceyi aydınlatan, dış çizgisi ufukta görülebilen ve gece çöktüğünde daha çok belirginleşen bir duvardı. Neredeyse seksen kilometre boyunca uzanan Ateş Duvarları, doğudaki vahşi trollerle Escalon arasında duran tek şeydi.

Buna rağmen her yıl yeteri kadar trol duvarı aşıp kargaşaya sebep oluyordu ve eğer Koruyucular, Ateş Duvarlarını koruyan, babasının adamları olmasa, Escalon trollerin kölesi bir ülke haline gelirdi. Sudan korkan troller Escalon’a sadece karadan saldırabilirdi ve Ateş Duvarları onları körfezde tutuyordu. Koruyucular vardiyalar halinde nöbet tutuyor, yer değiştirerek devriye geziyordu ve Pandesia’nın onlara ihtiyacı vardı. Ateş Duvarlarında yerleşik olan başkaları, askere alınanlar, köleler ve suçlular da, vardı ama yalnızca babasının adamları, Koruyucular, aralarındaki asker olan tek gruptu ve Ateş Duvarlarının nasıl korunacağını bilen de yalnızca onlardı.

Karşılığında Pandesia Volis ve onun insanlarına bazı küçük özgürlükle sunmuştu; Volis’teki bu eğitim alanları, gerçek silahlar; her ne kadar bir yanılsama da olsa adamların kendilerini hala özgür savaşçılar gibi hissetmesini sağlayan küçük özgürlükler. Hiçbiri özgür değildi ve hepsi de bunu biliyordu. Özgürlükle esaret arasında çok garip bir dengede yaşıyorlardı; kimsenin tahammül edemeyeceği bir hayat.

Fakat burada, hiç olmazsa Savaşçıların Geçidinde bir zamanlar oldukları gibi özgürler, birbirleriyle yarışabilecek, kendilerini eğitebilecek ve yeteneklerini keskinleştirebilecek savaşçılardı. Escalon’unun en iyilerini temsil ediyorlardı. Pandesia’nın sunabileceği herhangi bir savaşçıdan daha iyi savaşçılardı. Tamamı Ateş Duvarlarının kıdemli askerleriydi ve orada, bir günlük sürüş mesafesi kadar uzakta vardiyalar halinde hizmet veriyorlardı. Kyra onların saflarına katılmayı, kendini ispatlamayı, Ateş Duvarlarında mevzilenmeyi, gerçek troller duvarı geçmeye kalktığında onlara karşı savaşmayı ve krallığı istiladan korumayı her şeyden çok istedi.

Fakat biliyordu ki buna asla izin verilmeyecekti. Seçilmek için çok gençti ve o bir kızdı. Saflarda başka kız yoktu ve olsa bile babası buna asla izin vermezdi. Ayrıca babasının adamları da yıllar önce o ziyaret etmeye başladığında onu bir çocuk olarak görüyorlardı ve onun varlığından rahatsız oluyorlardı. Fakat adamlar gittikten sonra, o geride, tek başına kalıyor, boş alanda gece gündüz çalışıyor, silahlarını ve hedeflerini kullanıyordu. Adamlar eğitim alanına geldikleri bir gün ilk defa hedeflerinde ok izleri gördüklerinde şaşırmışlar, izlerin tam merkezde olduğunu görünce daha da çok şaşırmışlardı. Fakat zamanla buna alışmışlardı.

Kyra saygılarını kazanmaya başlamıştı ve özellikle bazı nadir olaylarda aralarına katılmasına izin verilir olmuştu. Artık, iki yıldan sonra, onun birçoğundan daha iyi atış yapabileceğini biliyorlardı ve ona karşı toleransları başka bir şeye dönüşmüştü, ona saygı duymaya. Elbette, diğer adamların yaptığı gibi bir savaşta henüz yer almamış, henüz kimseyi öldürmemiş veya Ateş Duvarlarında nöbet tutmamış ve bir savaşta bir trole karşılaşmamıştı. Bir kılıç, bir savaş baltası veya bir baltalı kargı savuramaz veya bu adamların güreştiği gibi güreşemezdi. Onların sahip olduğu fiziksel güce sahip değildi ve bundan pişman olduğu çok açıktı.

Fakat Kyra iki silaha karşı doğal yeteneği olduğunu öğrenmişti ve boyutuna ve cinsiyetine karşın bu iki silah onu zorlu bir rakip haline getirmişti: yayı ve asası. Birincisini çok doğal bir şekilde kazanmıştı ama ikincisini ise, aylar önce, iki elli kılıcı kaldıramadığında, tesadüfen bulmuştu. O zaman adamlar, bir kılıcı kaldıramayışına gülmüşler ve bir aşağılama olarak ona, içlerinden biri alaycı bir şekilde bir asa atmıştı.

“Bak bakalım, belki bu çubuğu kaldırabilirsin!” diye bağırmıştı ve diğerleri gülmüştü. Kyra o zaman yaşadığı utancı hiçbir zaman unutmamıştı.

İlk zamanlar babasının adamları asasına bir şaka gözüyle bakmışlardı. Ne de olsa bu adamlar bir asayı çok nadir olarak eğitim silahı olarak kullanan, iki elli kılıçlar, baltalar ve baltalı kargılar taşıyan ve bir ağacı tek bir vuruşla kesebilecek adamlardı. Ağaçtan sopasına bir oyuncak gözüyle bakmışlardı ve bu ona sahip olduğundan da az saygı getirmişti.

Fakat kız bir şakayı hiç beklenmedik bir intikam silahına dönüştürmüştü, korkulacak bir silah. Artık babasının birçok adamının bile kendini savunamadığı bir silah. Kyra asanın hafifliğine şaşırmış, fakat onunla doğal uyumuna, askerler daha kılıçlarını çekerken yapabildiği çok hızlı vuruşlara ise daha fazla şaşırmıştı. Asasıyla birden fazla adamı yara bere içinde bırakmış, her seferinde bir vuruşla saygınlığa giden yolunu açmıştı.

1
...

Бесплатно

5 
(1 оценка)

Читать книгу: «Ejderhaların Yükselişi »

Установите приложение, чтобы читать эту книгу бесплатно