Читать книгу «Ateş Ülkesi » онлайн полностью📖 — Моргана Райс — MyBook.
image

YEDİNCİ BÖLÜM

Alistair aşağı baktığında havada yürüdüğünü ve geçerken uzakta aşağıya baktığında okyanusun kayalara çarptığını gördü, sesi kulaklarını dolduruyordu. Güçlü bir rüzgar onu dengesinden etti ve Alistair yukarıya baktığında hayatı boyunca bir çok defa rüyasında gördüğü gibi bir uçurumun üzerine tünemiş ve parlak altın kapıyla çevrilmiş kaleyi gördü. Önünde bir tek gölge, sanki onu kucaklamak istercesine ellerini öne uzatmış bir siluet duruyordu fakat Alistair yüzünü göremiyordu.

“Kızım,” dedi kadın.

Ona doğru bir adım atmaya çalıştı ancak bacakları hareket etmiyordu, yere bakınca ayaklarından zincirlendiğini gördü. Denese de Alistair hareket edemiyordu.

Ellerini annesine uzatıp çaresizce haykırdı: "Anne, kurtar beni!"

Alistair aniden dünyasının yanı başından kaydığını sanki bodoslama dibe çakıldığını hissederken döndü ve gök zeminin altında çöktüğünü hissetti. Düşerken, zincirleri arkasından şıngırdadı ve okyanusa doğru düşerek bulunduğu gök zeminin tamamını alaşağı etti.

Alistair, vücudu buz gibi soğuk okyanusa battığında hissizleşti, hala zincirliydi. Kendini batarken hissetti ve yukarı baktığında tepesindeki gün ışığının giderek belirsizleştiğini gördü.

Alistair gözlerini açtığında küçük, taştan bir hücrede, tanımadığı bir yerde otururken buldu kendini.Önünde tek bir gölge duruyordu, kim olduğunu zar zor çıkarttı: Erec'in babasıydı. Kaşlarını çatarak ona bakıyordu.

"Oğlumu öldürdün," dedi. "Neden?"

"Öldürmedim!" diye karşı çıktı cılız sesiyle.

Dudak büktü.

"Ölümle cezalandırılmalısın," diye ekledi.

"Erec'i ben öldürmedim!" diye karşı koydu Alistair. Durdu ve ona doğru koşmak istedi ama bir kez daha kendini duvara zincirlenmiş halde buldu.

Erec'in babasının ardında, hepsi siyah zırhla kuşanmış, heybetli miğferleri olan ve mahmuzlarının sesi odayı dolduran onlarca muhafız göründü. Ona yaklaşıp uzandılar ve tutarak duvardan çektiler. Bilekleri hala zincirliydi ve vücudu git gide esnedi.

Alistair "Hayır!" diye bağırırken vücudu ikiye ayrılıyordu.

Alistair soğuk terler içinde uyandı, etrafına bakıp nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Aklı karışmıştı, içinde oturduğu küçük loş hücreyi, antik taştan duvarları, pencerelerdeki metal parmaklıkları tanıyamadı. Döndü, yürümeye çalışınca şangırtıları duydu ve yere bakıp duvara zincirlenmiş olduğunu gördü. Zincirleri gevşetmeye çalıştı ama başaramadı, soğuk demir bileklerini kesiyordu.

Etrafına bakınca kısmen yer altında olan, tek ışık kaynağının taşa yerleştirilmiş önü parmaklıklı küçük bir pencere olduğu ufak bir tutuk hücresinde bulunduğunu fark etti.Uzaktan bir tezahürat sesi gelince Alistair merakla pencereye doğru zincirlerinin elverdiği ölçüde gitti, öne eğilip dışarı bakarak gün ışığını görmeye ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı.

Alistair kalabalık bir grup gördü, başında Bowyer duruyordu, kendini beğenmiş bir zafer edasına sahipti.

"O büyücü Kraliçe müstakbel kocasını öldürmeye çalıştı!" diye kükredi Bowyer kalabalığa doğru. "Bana, Erec'i öldürüp benimle evlenme planları yaparak geldi. Fakat planları suya düştü!"

Kalabalıktan öfkeli bir tezahürat yükseldi ve Bowyer sakinleşmelerini bekledi. Avuçlarını kaldırıp yeniden söz aldı.

"Artık hepiniz Güney Adalar'ın, Alistair'in ya da ben hariç başka her hangi birinin yönetiminde olmayacağından emin olabilirsiniz. Erec öldüğüne göre, sizi koruyacak kişi ben Bowyer'ım; ben, oyunların sonraki en iyi şampiyonu."

Onaylama tezahüratları yükseldi ve kalabalık hep bir ağızdan:

"Kral Bowyer, Kral Bowyer!" diye seslendi.

Alistair bu sahneyi dehşet içinde izledi. Etrafında her şey çok hızlı olup bitiyordu, hepsini anlamakta zorluk çekiyordu. Bu canavar, Bowyer, sadece görüntüsüyle bile onu öfkeyle dolduruyordu. Gözlerinin önünde sevgili kocasını öldürmeye çalışan bu adam masum olduğunu iddia ederek onu suçlamaya çalışıyordu. En kötüsü de Kral ünvanını alacak olmasıydı. Hiç adalet yok muydu?

Fakat ona olanlar, hasta yatağında can çekişen ve Alistair'in şifasına ihtiyaç duyan Erec'i düşündüğü zamanki kadar onu rahatsız etmiyordu. Eğer kısa sürede ona şifa veremezse orada öleceğini biliyordu. Bu zindanda hayatını sonsuza kadar işlemediği bir suç için harcasa bile umurunda değildi, tek istediği Erec'in şifayı aldığından emin olmaktı.

Hücresinin kapısı aniden ardına kadar açıldı ve Alistair koca grup bir insanın içeri doluştuğunu gördü. ortalarında Dauphine, onun iki yanında Erec'in kardeşi Strom'la beraber annesi vardı. Arkalarında çok sayıda kraliyet muhafızı duruyordu.

Alistair onları karşılamak için ayağa kalktı fakat zincirler şangırdayarak bileğine battı ve bacaklarına korkunç bir acı dalgası gönderdi.

"Erec iyi mi?" diye sordu Alistair çaresizce. "Lütfen söyleyin. Yaşıyor mu?"

"Yaşayıp yaşamadığını hangi cüretle soruyorsun," diye yüzüne patladı Dauphine.

Alistair merhamet göstermesini umarak Erec'in annesine döndü.

"Lütfen, sadece yaşadığını bilmeme izin verin," diye yalvarırken kalbi kırılıyordu.

Annesi kederle başını salladı, hayal kırıklığıyla ona bakıyordu.

"Yaşıyor," dedi titrek sesiyle. "Ancak ölümcül yaraları var."

"Beni ona götürün!" diye ısrar etti Alistair. "Lütfen, onu iyileştirmem gerek!"

"Seni ona mı götürelim?" diye tekrar etti Dauphine. "Bu ne cüret. Kardeşimle aynı odada bile olamazsın aslına bakarsan bir yere gittiğin filan da yok. İdamından önce son bir kez sana bakmaya geldik."

Alistair'in kalbi sıkıştı.

"İdam mı?" diye sordu. "Bu adada adalet yok mu? Burada adalet sistemi denen hiç mi bir şey yok?"

"Adalet mi?" dedi Dauphine kıpkırmızı suratıyla öne gelerek. "Adalet istemeye nasıl cüret edersin? Kanlı kılıcı senin elinde, can çekişen ağabeyimi kollarında bulduk sen hala adaletten bahsetmeye cüret ediyorsun. Adalet yerini buldu."

"Ama size söylüyorum, onu ben öldürmedim!" diye yalvardı Alistair.

"Doğru dedi," Dauphine, sesi alay doluydu, "gizemli bir adam mucizevi bir biçimde odaya girdi, onu öldürdü sonra da kaybolarak eline silahını tutuşturdu."

"Gizemli bir adam değildi," diye ısrar etti Alistair. "Bowyer'dı. Kendi gözlerimle gördüm. Erec'i öldürdü."

Dauphine kaşlarını çattı.

"Bowyer ona yazdığın mektubu gösterdi bize. Onunla hayatını birleştirmek istediğini, Erec'i öldürerek  yerine onunla evlenmek istediğini yazmışsın. Sen hasta bir kadınsın. Kardeşimle evlenip Kraliçe olmak neyine yetmedi?"

Dauphine, Alistair'e mektubu verince kalbi okurken ağrıdı:

                                        Erec öldüğünde, hayatımızı birlikte geçireceğiz.

"Ama bu benim yazım değil!" diye karşı çıktı Alistair. "Bu mektup sahte!"

"Eminim öyledir," dedi Dauphine. "Eminim kendine göre her şey için makul bir açıklaman vardır."

"Ben böyle bir mektup yazmadım!" diye ısrar etti Alistair. "Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu? Bu hiç mantıklı değil. Neden Erec'i öldüreyim? Onu tüm kalbimle seviyorum. Neredeyse evleniyorduk."

"Tanrıya şükür evlenmediniz," dedi Dauphine.

"Bana inanmak zorundasınız!" diye ısrar etti Alistair Erec'in annesine dönerek. "Bowyer Erec'i öldürmeye çalıştı. Tahta geçmek isteyen odur. Kraliçe olmak gibi bir derdim yok. Hiç olmadı."

"Endişelenme," dedi Dauphine. "Asla olamayacaksın zaten. Hatta yaşamayacaksın bile. Biz burada, Güney Adalar'da adaleti hemen teslim ederiz. Yarın idam edileceksin."

Alistair mantıkla ikna olmayacaklarını fark edince kafasını salladı. İçini çekerken, kalbi ağırlaşmıştı.

"Buraya bunun için mi geldiniz?" diye sordu zayıf bir sesle. "Bunu söylemek için mi?"

Dauphine sessizce alay eder gibi gülümsedi, Alistair bakışlarındaki nefreti hissedebiliyordu.

"Hayır," diye cevap verdi Dauphine uzun ve ağır sessizliğin sonunda. "Buraya cezanı telafuz etmeye ve cehenneme gitmeden önce sana son kez bakmaya geldik. Tıpkı kardeşimizin yaşadığı gibi, sen de acı çektirilerek öleceksin."

Birden kıpkırmızı olan Dauphine öne atılarak tırnaklarını çıkardı ve Alistair'in saçlarını yakaladı. Her şey çok çabuk olmuştu. Alistair karşılık verecek zamanı bulamamıştı. Dauphine gırtlaktan gelen sesiyle çığlık atarken Alistair'in yüzünü tırmaladı. Alistair engellemek isterken ellerini kaldırdı, diğerleri de Dauphine'yi geri çekmek için öne geldiler.

"Bırakın beni!" diye bağırdı Dauphine. "Onu şimdi öldürmek istiyorum!"

"Adalet yarın yerini bulacak," dedi Strom.

"Onu buradan çıkartın," diye emretti Erec'in annesi.

Muhafızlar öne gelip Dauphine'i odadan çekiştirdiklerinde karşı çıkarak tekmeledi ve bağırdı. Strom onlara katıldı ve kısa süre sonra odada Alistair ve Erec'in annesi dışında kimse kalmadı. Kapıda durdu, yavaşça dönüp Alistair'e baktı. Alistair nezaket veya şefkat kırıntısı görmek içim yüzünü taradı.

"Lütfen bana inanmalısınız," dedi Alistair ciddiyetle. "Diğerlerinin hakkımda ne düşündüğü umurumda değil. Ama sizi umursuyorum. Bana, tanıştığımız andan itibaren nazik oldunuz. Oğlunuzu ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz. Bunu kesinlikle yapmış olamaycağımı biliyorsunuz."

Erec'in annesini onu inceledi, gözleri sulandı, bocalar gibiydi.

"Bu nedenle burada kaldınız öyle değil mi? " diye ısrar etti Alistair. "Bu yüzden oyalandınız. Çünkü bana inanmak istiyorsunuz. Çünkü haklı olduğumu biliyorsunuz."

Uzun bir sessizlikten sonra annesi nihayet kafasını salladı. Bir karar vermiş gibi ona doğru bir kaç adım attı. Alistair, Erec'in annesinin gerçekten ona inandığını görebiliyordu, bu onu bir nebze rahatlatmıştı.

Annesi öne atılıp ona sarıldı, Alistair de onu kucakladı ve omuzu üzerinde ağladı. Erec'in annesi de göz yaşlarına hakim olamadı ve sonunda geri çekildi.

"Beni dinlemelisiniz," dedi Alistair aceleyle." Bana ne olacağı, ya da diğerlerinin hakkımda ne düşündüğü umurumda değil. Ama Erec'e ulaşmak zorundayım. Hemen. O ölüyor. Sadece kısmen şifa verdim ve tamamlamam gerekli. Eğer tamamlayamazsam ölecek."

Annesi onu süzdü, nihayet gerçeği söylediğini fark ediyor gibiydi.

"Tüm olanlardan sonra," dedi,"tek umurumda olan oğlum. Ona gerçekten değer verdiğini ve böyle bir şeyi asla yapamayacağını artık görebiliyorum."

"Elbette yapmam," dedi Alistair. "O barbar Bowyer tarafından tuzağa düşürüldüm."

"Seni Erec'e götüreceğim," dedi. "Bu hayatımıza bile mal olsa, bu uğurda ölürüz. Beni takip et."

Annesi zincirlerini çözdü ve Alistair hücreden çıkarken onu aceleyle takip etti, ardından zindanlardan geçerek Erec için her şeylerini feda etmek üzere ilerlediler.

1
...