Читать книгу «Gölge Diyarı » онлайн полностью📖 — Моргана Райс — MyBook.
image

Bir Pandesialı elinde uzun bir mızrakla öne çıkıp iki eliyle birden mızrağı havaya kaldırdı ve Kyle’ın başına doğru indirdi.

Kyle ölmeye hazır değildi. Yana doğru yuvarlandı ve mızrak, yüzünden yalnızca birkaç santim uzağa, toprağa saplandı. Kyle yuvarlanmaya devam etti, ayaklarının üstüne kalktı ve iki trol daha saldırırken yerden bir kılıç kapıp etrafında dönerek ikisini birden kılıçtan geçirdi.

Daha fazla düşman yaklaşırken Kyle hızla asasını kaptı ve hepsini yere serdi. Kendi etrafında bir çember çizerken, köşeye sıkıştırılmış bir hayvan gibi dövüşüyordu. Rakipleri etrafında kalın bir çember oluşturmuş, gözlerini kan bürümüş halde yaklaşırken Kyle, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu ve dudaklarının arasından kan sızıyordu.

Karnındaki acı dayanılmaz hale gelen Kyle acıyı engellemeye durduğu yerde odaklanmaya çalıştı. Neredeyse kesin bir ölümle yüz yüze olduğunun farkındaydı ve tek avuntusu Kyra’yı kurtarmayı başarmış olduğu gerçeğiydi. Bu her şeye değerdi ve bedelini ödemeye razıydı.

Ufka baktı ve Kyra’nın tüm o kargaşadan uzağa gittiği, Andor’un sırtında oradan uzaklaştığı gerçeği ile teselli buldu. Onun güvende olup olmadığını merak etti ve güvende olması için dua etti.

Kyle saatler boyunca göz kamaştırıcı bir şekilde savaşmış, iki orduya da karşı tek başına, binlerce asker öldürmüştü. Fakat artık devam edemeyecek kadar zayıf olduğunun bilincindeydi. Çok fazla düşman askeri vardı ve sonları gelecekmiş gibi görünmüyorlardı. Kendini bir savaşın ortasında bulmuştu. Troller kuzeyden akın ederken, Pandesialılar da güneyden gelmişti ve artık iki orduyla birden savaşabilecek durumda değildi.

Bir trol arkasından saldırıp baltasının tersiyle sırtına vurduğunda Kyle göğsünde aniden bir acı hissetti. Kyle asasını savurarak dönüp trolün boğazını keserek onu yere devirdi fakat aynı anda iki Pandesia askeri ileri atılıp kalkanlarıyla ona vurdu. Başındaki acı çok yoğundu ve Kyle yere düştüğünde, bu kez işinin bittiğini biliyordu. Tekrar ayağa kalkamayacak kadar güçsüzdü.

Kyle gözlerini kapattı ve hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Tüm Gözcüleri, yüzlerce yıldır hizmet ettiği insanları, sevdiği ve tanıdığı herkesi gördü. En önemlisi de Kyra’nın yüzünü gördü. Duyduğu tek pişmanlık, ölmeden önce onu bir kez daha göremeyecek oluşunaydı.

Üç gudubet trol baltalı kargılarını havaya kaldırıp öne çıkarken Kyle başını kaldırıp baktı. Artık zamanının dolduğunu biliyordu.

Baltalı kargılar inmeye başladığında bir anda her şey netleşti. Kyle rüzgârın sesini duyabiliyor, keskin, serin havanın kokusunu alabiliyordu. Yüzyıllardır ilk kez gerçekten yaşadığını hissediyordu. Neden tam ölmek üzere olduğu an gelinceye kadar hayatın kıymetini bilmemiş olduğunu merak etti.

Kyle gözlerini kapatıp kendini ölümün kucağına teslim ettiği sırada aniden bir kükreme gökyüzünü yardı. Ses onu daldığı ruh halinden çıkarttı. Gözlerini kırparak gökyüzüne baktı ve devasa bir şeyin bulutların arasından çıkmakta olduğunu gördü. İlk başta bunların onun bedenini almaya gelen melekler olduğunu düşündü.

Fakat daha sonra tepesinde dikilen trollerin de kafası karışık bir halde donakalmış olduğunu ve gökyüzüne baktıklarını gördü. Kyle gördüğü şeyin gerçek olduğuna karar verdi fakat gelen başka bir şeydi.

Ve sonra yaklaşanın ne olduğuna dair ufak bir ayrıntı yakaladığında kalbi duracak gibi oldu.

Ejderhalar.

Bir ejderha sürüsü, daireler çizerek, öfke içinde ateş püskürterek dalışa geçmişti. Pençeleri önde çok büyük bir hızla alçaldılar ve hiç uyarmadan ateş püskürtüp aynı anda yüzlerce asker ve trolü öldürdüler. Bir ateş dalgası yayıldı ve saniyeler içinde Kyle’ın başında dikilen troller yanıp küle döndü. Alevlerin yaklaştığını gören Kyle hemen yakınındaki bir bakır kalkanı alıp, kendini toplayarak arkasına saklandı. Alevler kalkanın üzerinden geçerken sıcaklık aşırı yüksekti, neredeyse elleri yanacaktı fakat kalkan dayandı. Ölü asker ve trol bedenleri üzerine yığıldı ve daha kuvvetli bir alev dalgası gelirken ölü bedenlerin zırhları ona daha kalın bir koruma kalkanı oluşturdu. İronik bir şekilde şimdi troller ve Pandesialılar onu ölümden kurtarıyordu.

Kyle terleyerek bekledi. Ejderhalar üst üste dalış yaparken artan sıcaklığa zar zor dayanıyordu. Daha fazla dayanamayacağı noktada kendinden geçerken, canlı canlı yanmamaya dua ediyordu. Bir yandan Pandesia askerleri, diğer taraftan troller tarafından saldırıya uğrayan Kyle, iki ordu git gide yaklaşırken, bitkinlikten yıkılmak üzere bir şekilde, asasını var gücüyle savuruyordu. Kılıçlar ve baltalı kargılar asasına çarpıp şangırdarken solunda ve sağındaki asker ve trolleri hissediyor, kıvılcımlar havada uçuşuyordu. Onları alt ediyor olsa bile, omuzlarından doğru yayılan acıyı hissedebiliyordu. Düşmanlarıyla saatlerdir çarpışıyordu, artık etrafı tamamen sarılmıştı ve durumunun vahim olduğunun farkındaydı.

Başlarda Pandesialılar ve troller birbirleriyle savaşmış, Kyle’a kimle isterse onunla savaşma şansı tanımışlardı; fakat onu gördüklerinde, Kyle’ın çevresini sarmışlardı, ona karşı birlik olmanın her iki tarafın da çıkarına olduğunu fark etmiş oldukları belli oluyordu. Bir anlığına Pandesialılar ve troller birbirlerini öldürmeye çalışmaktan vazgeçmiş, onun yerine hepsi birden Kyle’ı öldürmeye odaklanmıştı.

Kyle asasını savurup üç trolü yere yapıştırdığı sırada bir Pandesialı ona arkadan gizlice yaklaşmayı başardı ve kılıcıyla Kyle’ın karnını yardı. Kyle çığlık attı ve acıyla kıvrandı, daha kötüsünden kaçınmak için dönüyordu fakat yine de kanıyordu. Kyle kendini toparlayamadan bir trol tokmaklı sopasını kaldırıp omzuna indirdi ve asasını elinden düşürüp onun ellerinin ve dizlerinin üstüne çökmesine neden oldu.

Kyle dizlerinin üstünde, nefesini toparlamaya çalışırken, acı omzundan aşağı ve yukarı yayılıyor, omzu zonkluyordu. Daha kendini toparlamaya fırsat bulamadan bir trol ileri atılıp yüzüne tekme attı ve onu sırt üstü geri uçurdu.

Bir Pandesialı elinde uzun bir mızrakla öne çıkıp iki eliyle birden mızrağı havaya kaldırdı ve Kyle’ın başına doğru indirdi.

Kyle ölmeye hazır değildi. Yana doğru yuvarlandı ve mızrak, yüzünden yalnızca birkaç santim uzağa, toprağa saplandı. Kyle yuvarlanmaya devam etti, ayaklarının üstüne kalktı ve iki trol daha saldırırken yerden bir kılıç kapıp etrafında dönerek ikisini birden kılıçtan geçirdi.

Daha fazla düşman yaklaşırken Kyle hızla asasını kaptı ve hepsini yere serdi. Kendi etrafında bir çember çizerken, köşeye sıkıştırılmış bir hayvan gibi dövüşüyordu. Rakipleri etrafında kalın bir çember oluşturmuş, gözlerini kan bürümüş halde yaklaşırken Kyle, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu ve dudaklarının arasından kan sızıyordu.

Karnındaki acı dayanılmaz hale gelen Kyle acıyı engellemeye durduğu yerde odaklanmaya çalıştı. Neredeyse kesin bir ölümle yüz yüze olduğunun farkındaydı ve tek avuntusu Kyra’yı kurtarmayı başarmış olduğu gerçeğiydi. Bu her şeye değerdi ve bedelini ödemeye razıydı.

Ufka baktı ve Kyra’nın tüm o kargaşadan uzağa gittiği, Andor’un sırtında oradan uzaklaştığı gerçeği ile teselli buldu. Onun güvende olup olmadığını merak etti ve güvende olması için dua etti.

Kyle saatler boyunca göz kamaştırıcı bir şekilde savaşmış, iki orduya da karşı tek başına, binlerce asker öldürmüştü. Fakat artık devam edemeyecek kadar zayıf olduğunun bilincindeydi. Çok fazla düşman askeri vardı ve sonları gelecekmiş gibi görünmüyorlardı. Kendini bir savaşın ortasında bulmuştu. Troller kuzeyden akın ederken, Pandesialılar da güneyden gelmişti ve artık iki orduyla birden savaşabilecek durumda değildi.

Bir trol arkasından saldırıp baltasının tersiyle sırtına vurduğunda Kyle göğsünde aniden bir acı hissetti. Kyle asasını savurarak dönüp trolün boğazını keserek onu yere devirdi fakat aynı anda iki Pandesia askeri ileri atılıp kalkanlarıyla ona vurdu. Başındaki acı çok yoğundu ve Kyle yere düştüğünde, bu kez işinin bittiğini biliyordu. Tekrar ayağa kalkamayacak kadar güçsüzdü.

Kyle gözlerini kapattı ve hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Tüm Gözcüleri, yüzlerce yıldır hizmet ettiği insanları, sevdiği ve tanıdığı herkesi gördü. En önemlisi de Kyra’nın yüzünü gördü. Duyduğu tek pişmanlık, ölmeden önce onu bir kez daha göremeyecek oluşunaydı.

Üç gudubet trol baltalı kargılarını havaya kaldırıp öne çıkarken Kyle başını kaldırıp baktı. Artık zamanının dolduğunu biliyordu.

Baltalı kargılar inmeye başladığında bir anda her şey netleşti. Kyle rüzgârın sesini duyabiliyor, keskin, serin havanın kokusunu alabiliyordu. Yüzyıllardır ilk kez gerçekten yaşadığını hissediyordu. Neden tam ölmek üzere olduğu an gelinceye kadar hayatın kıymetini bilmemiş olduğunu merak etti.

Kyle gözlerini kapatıp kendini ölümün kucağına teslim ettiği sırada aniden bir kükreme gökyüzünü yardı. Ses onu daldığı ruh halinden çıkarttı. Gözlerini kırparak gökyüzüne baktı ve devasa bir şeyin bulutların arasından çıkmakta olduğunu gördü. İlk başta bunların onun bedenini almaya gelen melekler olduğunu düşündü.

Fakat daha sonra tepesinde dikilen trollerin de kafası karışık bir halde donakalmış olduğunu ve gökyüzüne baktıklarını gördü. Kyle gördüğü şeyin gerçek olduğuna karar verdi fakat gelen başka bir şeydi.

Ve sonra yaklaşanın ne olduğuna dair ufak bir ayrıntı yakaladığında kalbi duracak gibi oldu.

Ejderhalar.

Bir ejderha sürüsü, daireler çizerek, öfke içinde ateş püskürterek dalışa geçmişti. Pençeleri önde çok büyük bir hızla alçaldılar ve hiç uyarmadan ateş püskürtüp aynı anda yüzlerce asker ve trolü öldürdüler. Bir ateş dalgası yayıldı ve saniyeler içinde Kyle’ın başında dikilen troller yanıp küle döndü. Alevlerin yaklaştığını gören Kyle hemen yakınındaki bir bakır kalkanı alıp, kendini toplayarak arkasına saklandı. Alevler kalkanın üzerinden geçerken sıcaklık aşırı yüksekti, neredeyse elleri yanacaktı fakat kalkan dayandı. Ölü asker ve trol bedenleri üzerine yığıldı ve daha kuvvetli bir alev dalgası gelirken ölü bedenlerin zırhları ona daha kalın bir koruma kalkanı oluşturdu. İronik bir şekilde şimdi troller ve Pandesialılar onu ölümden kurtarıyordu.

Kyle terleyerek bekledi. Ejderhalar üst üste dalış yaparken artan sıcaklığa zar zor dayanıyordu. Daha fazla dayanamayacağı noktada kendinden geçerken, canlı canlı yanmamaya dua ediyordu.