Читать бесплатно книгу «Kaybedilen » Блейка Пирс полностью онлайн — MyBook
image



Ama şu an hiçbir şey göründüğü kadar basit değildi. Bir tek şey için, Marie’ye üzülmesine engel olamıyordu. Onu babasının evine göndermek, işe dahil olan biri için uygun değildi. Ama bugün Cumartesi’ydi ve Riley cinayet yerini görmek için Pazartesi’ye kadar bekleyemezdi.

Derin sessizlik endişelerini arttırmaya başladı ve çaresizlik içinde konuşma ihtiyacı hissetti. Bir şeyler söylemek için aklını zorladı ve sonunda:

“Bana Maggie ile aranda neler olup bittiğini söyleyecek misin?’’ dedi.

Bill, yüzünde şaşkın bir bakışla ona döndü. Riley bunun sessizliği bozmasıyla mı yoksa yersiz sorusuyla ilgili olup olmadığını anlayamamıştı. Sebep hangisi olursa olsun, pişman olmuştu bile. Onun kabalığının hoşa gitmediğini pek çok kişi söylemişti. Aslında kesinlikle kabalık yapmak istememişti. Yalnızca boşa harcayacak zamanı yoktu.

Bill içini çekti.

“O benim ilişkim olduğunu sanıyor.”

Riley buna çok şaşırmıştı.

“Ne?”

“İşimle.” dedi Bill acı acı gülerek. “Onu işimle aldattığımı düşünüyor. Tüm bunları ondan daha çok sevdiğimi düşünüyor. Ona sürekli aptallık etme diyorum. Her neyse, tam olarak bitiremem. Bu benim işim değil zaten.”

Riley başını salladı.

“Tıpkı Ryan’a benziyor. O da biz hala birlikteyken deli gibi kıskanırdı.”

Riley, Bill’e tüm gerçeği söylememişti. Eski kocası onu işinden değil Bill’den kıskanıyordu. Çoğu zaman Ryan’ın bunun için bir sebebi olup olmadığını merak etmişti. Bugünkü münasebetsizliğin dışında yalnızca Bill’in yanında olmaktan dolayı kendisini iyi hissetmişti. Bu duygu yalnızca profesyonelce miydi?

“Umarım bu seyahat boşuna değildir.” dedi Bill. “Cinayet yeri tamamen temizlendi biliyorsun.”

“Biliyorum. Ben yalnızca mekanı kendim görmek istiyorum. Fotoğraflar ve rapolar bana yeterli gelmedi.”

Riley kendini biraz sersemlemiş hissetmeye başlamıştı. Bunun nedeni yükseklere tırmanıyor olmalarından kaynaklanıyordu. Bir şeylerin beklentisinde olmakta vardı. Avuçiçleri hala terliyordu.

Araziyi uzaktan görüp ağaçlar kalınlaşmaya başladığında, “Daha ne kadar kaldı?” diye sordu. “Çok değil.”

Birkaç dakika sonra Bill, bir çift sert lastik izi bırakarak beton yola döndü. Araç sarsılarak zıpladı ve sonra sık ağaçlıklara yaklaşık çeyrek mil kala durdu.

Kontağı kapattı ve dönüp Riley’e endişe ile baktı.

“Bunu yapmak istediğinden emin misin?” diye sordu.

Riley, Bill’in ne için endişelendiğinden emindi. Kendisinin sarsıcı esaret günlerini yeniden canlandırmasından korkuyordu. Bunun farklı bir vaka ve başka bir katil olması önemli değildi. Riley başıyla onayladı.

Gerçeği söylediğinden tam emin olmayarak, “Eminim.” dedi.

Riley arabadan indi ve Bill’i çalılık, dar geçitli ağaçlık boyunca takip etti. Yakındaki bir derenin çağıldadığını duydu. Bitki örtüsü kalınlaşmaya başladıkça, geçebilmek için alçak dalları eliyle itmek zorundaydı ve  yapışkan küçük uzantılar pantolonunun paçalarına tırmanmaya başlamıştı. Onları bacaklarından toplamak düşüncesi onu rahatsız ediyordu.

Sonunda Bill ile birlikte derenin kenarına çıktılar. Riley bu noktanın güzelliğine hemen vuruldu. Öğlen güneşi yaprakların arasından süzülüyor, suyun üzerindeki yuvarlak dalgalarda sürekli değişen renklerde ışıyordu. Derenin sürekli çağıldayan sesi huzur veriyordu. Burasının korkunç bir suç mahalli olduğunu düşünmek tuhaftı.

Geniş, düz bir kayaya doğru Riley’i götürerek, “O tam olarak burada bulundu.” dedi Bill.

Oraya vardıklarında Riley etrafına baktı ve derin bir nefes aldı. Evet, buraya gelmekle doğru yapmıştı. Böyle hissetmeye başlamıştı.

“Resimler?” diye sordu Riley.

Kayanın üzerinde duran Bill’in yanına çömeldi ve Reba Frye’nin cesedi bulunduktan hemen sonra çekilen bir dosya dolusu fotoğrafı incelemeye başladılar. Diğer dosya, raporlar ve altı ay önce kendisi ile Bill’in incelediği ve çözmekte başarısız oldukları cinayetin fotoğraflarıyla doluydu.

Bu fotoğraflar ilk cinayetin anılarını tazelemişti. Bu durum onun doğruca Daggett yakınlarındaki o kırsal bölgeye taşınmasına neden olmuştu. Riley, Roger’ın bir ağaca karşı nasıl aynı tavrı sergilediğini görmüştü.

“Eski davamıza çok benziyor.” dedi Riley. “İki kadın da otuzlu yaşlarındalar. İkisinin de küçük çocukları var. Bu onun yönteminin bir parçası gibi görünüyor. Bunu annelere yapıyor. Bu iki anne ya da çocukları arasında bir bağlantı olup olmadığını anlamak için ebeveynlik gruplarını araştırmamız gerekiyor.”

“Bunun için birini görevlendireceğim.” dedi Bill. Notlarını alıyordu.

Riley raporları ve fotoğrafları incelemeye ve cinayet yeri ile karşılaştırmaya devam ediyordu.

“Aynı boğma yöntemi, pembe kurdele ile.” dedi. “Başka bir peruk ve bedenin önünde aynı tip yapma gül.”

Riley iki fotoğrafı yanyana tuttu.

“Gözleri de açık kalması için dikilmiş.” dedi. “Eğer doğru anımsıyorsam, teknisyenler Rogers’ın gözlerinin öldükten sonra dikildiğini bulmuşlardı. Frye’ınkiler de öyle mi?”

“Evet. Bahse girerim öldükten sonra da kendisini izlemelerini istemiş.”

Riley birden sırtının ürperdiğini hissetti. Bu duyguyu neredeyse unutmuştu. Ne zaman bir davayı başarmaya ve anlamaya başlasa böyle hissediyordu. Cesaretten mi yoksa dehşetten mi böyle hissettiğini anlayamıyordu

“Hayır.” dedi. “Öyle değil. Kadınların kendisini görmesi onun umurunda değil.”

“Öyleyse bunu neden yapıyor?”

Riley yanıt veremedi. Kafasına düşünceler üşüşüyordu. Canlanmıştı. Ama henüz bunu kendisi için bile kelimelere dökmeye hazır değildi.

Kayanın üzerine iki tane fotoğraf koyarak detayları Bill’e gösterdi.

“Bunlar tam olarak aynı değil.” dedi. “Bu ceset Daggett’teki kadar dikkatli yerleştirilmemiş. O cesedi hala katıyken taşımaya çalışmış. Bence bu kez ceseti buraya henüz beden katılaşmadan getirmiş. Öyle olmasaydı onu böyle yerleştiremezdi.’’

Cümlesini ‘’güzelce’’ diyerek bitirme isteğini bastırmıştı. Sonra birden, esir alınıp işkence görmeden önce, iş başındayken bu kelimeyi kullanmaya alışkındı. Evet, eskiden olanların etkisi geri geliyor ve aynı karanlık takıntının içinde yeniden büyümeye başladıını hissediyordu. Çok yakında geri dönüş olmayabilirdi.

Ama bu iyi miydi yoksa kötü mü?

“Frye’nin gözlerindeki ne?” diye sordu fotoğrafı göstererek. “Bu mavi doğal görünmüyor.”

“Kontakt lensler.” diye yanıtladı Bill.

Riley’in sırtındaki ürperme artmıştı. Eileen Rogers’ın cesedinde lensler yoktu. Bu önemli bir fark.

“Peki cildindeki bu parlaklık nedir?” diye sordu.

“Vazelin.” dedi Bill.

Diğer bir önemli fark. Düşüncelerinin nefes kesici bir hızla yerine oturduğunu anlıyordu. “Adli tıp perukta bir şey buldu mu?” diye sordu Bill.

“Parça parça ucuz perukların birleştirilmesinden başka henüz bir şey bulmadı.”

Riley gittikçe heyecanlanıyordu. Son cinayette katil basit, tek parça bir peruk kullanmıştı, parça parça birleştirilmiş bir tane  değil. Tıpkı gül gibi o kadar ucuzdu ki adli tıp inceleme yapamamıştı. Riley, bulmacanın parçalarının bir araya geldiğini hissediyordu. Tümü ortaya çıkmamıştı ama büyük bir kısmı oluşmuştu.

“Adli tıp bu peruk hakkında ne yapmayı düşünüyor?” diye sordu Riley.

“Geçen seferkinin aynısını: Lifleri araştırıp, saç ürünleri satan mağazalarda arayacaklar.”

Kendi sesinin şiddetinden ürkerek:  “Zamanlarını boşa harcıyorlar.’’ dedi Riley. Bill ona baktı. Belli ki hazırlıksız yakalanmıştı.

“Neden?”

Riley, Bill’den bir iki adım öncesini düşündüğünde hissettiği benzer sabırsızlık duygusunu hissediyordu.

“Bize göstermek istediği fotoğrafa bak. Mavi lensler gözleri doğal değilmiş gibi gösteriyor. Göz kapakları dikilmiş. Böylece gözler kocaman açık kalıyor. Vücut desteklenmiş, bacaklar sapıkça iki yana açılmış. Cildin plastik gibi görünmesi için vazelin sürülmüş. Peruk, insan peruklarından değil oyuncak bebeklerin peruklarından parçalanarak yapılmış. Her iki kurbanın da ekrandaki çıplak bebekler gibi görünmesini istedi.’’

Bill, “Aman Tanrım.” dedi hararetle notlarını alırken.  “Neden bunu Daggett’e son kez geri geldiğimizde görmedik?”

Riley için yanıt o kadar açıktı ki sabırsızlanıyordu.

“Katil henüz bu işte yeteri kadar iyi değil.” dedi. “Mesajı nasıl göndereceği üzerinde çalışıyor hala. Devam ettikçe öğreniyor.”

Bill not defterinden başını kaldırıp ona hayranlıkla baktı.

“Kahretsin, seni özlemişim.”

Riley her ne kadar bu iltifattan memnun olsa da daha büyük bir gerçeğin yolda olduğunu anlıyordu. Ve yılların tecrübesine dayanarak biliyordu ki bunda bir zorlama yoktu. Yalnızca gevşemişti ve gelmesine izin vermişti. Sessizce kayanın üzerine çömeldi ve olmasını bekledi. Boş boş beklerken pantolonunun paçasına yapışan çöpleri topladı.

Ne kötü bir can sıkıntısı, diye düşündü.

Birden gözleri ayaklarının altındaki taşa takıldı. Orada bazısı tüm, bazısı parçalara ayrılmış çöpler, kendi topladıklarının ortasında duruyorlardı.

Sesi heyecandan titreyerek, “Bill,” dedi, “cesedi bulduğunuzda bu çöpler burada mıydı?”

Bill omuzlarını silkti. “Bilmiyorum.”

Elleri heyecandan her zamankinden fazla titrerken, bir dizi fotoğraf alarak, içlerinde cesedin önden görünüşünü gösteren bir resim aradı. Orada, gülün etrafındaki açık bacakların arasında bir grup küçük karaltı vardı. Bunlar çöplerdi, kendi bulduklarının tıpatıp aynısı çöpler. Ama hiç kimse onların önemli olduğunu düşünmemişti. Kimse onların daha net, daha yakın fotoğrafını çekmeyi düşünmemişti. Hatta cinayet yeri temizlenirken kimse onları kaldırmayı gerekli görmemişti.

Riley gözlerini kapatarak tüm hayal gücünü çalıştırdı. Kendisini sersemlemiş hissediyor, başı dönüyordu. Bu çok iyi bildiği bir histi. Bu uçuruma düşme, korkunç siyah bir boşluğa, katilin kötü zihnine girme hissiydi. Onun ayakkabılarını giymiş, onun deneyimlerinin içine girmişti. Burası çok tehlikeli ve korkunç bir yerdi. Ama Riley’in ait olduğu yerdi. En azından şimdilik… Onu kucakladı.

Katilin, yakalanmayacağından emin olarak, hiç acele etmeden bedeni geçitten aşağıya, nehire sürükleyişini hissetti. Mırıldanmakta ya da ıslık çalmakta iyi olmalıydı. Katilin, cesedi kayaya yerleştirdiği andaki sakinliğini, sanatını ve becerisini hissetti.

Ve onun gözündeki tüyler ürpertici tabloyu görebiliyordu. Katilin işini iyi yapmaktan duyduğu derin başarı duygusunu -bir davayı çözdüğünde kendisinin hep yaşadığı başarmanın sıcak duygusunu- hissetti. Katil, kendi işine hayran olmak için bu kayanın üzerine çökmüş, bir an (ya da istediği kadar) durmuştu.

Ve pantolonunun bacaklarındaki çöpleri koparıp atmıştı. Bunun için zaman harcamıştı. Özgür ve temiz olmak için beklemek onu rahatsız etmemişti. Ve Riley neredeyse katilin sesli söylediği kendi kelimelerini duyabiliyordu.

“Ne kötü bir can sıkıntısı.”

Evet, çöpleri temizlemek için zaman harcamıştı.

Riley içini çekti ve gözlerini açıp kapadı. Çöpler elindeyken, onların ne kadar yapışkan ve dikenlerinin de kanatacak kadar keskin olduklarını farketti.

“Bu çöpleri toplayalım.” dedi. “Küçük de olsa DNA bulabiliriz.”

Bill’in gözleri büyüdü. Ağzı emniyetli, kilitlenebilen bir poşet ve cımbız aldı. Çalışırken aklı çok hızlı işliyordu. Henüz bitmiş değildi.

“Başından beri yanıldık.”  dedi Riley. “Bu onun ikinci cinayeti değil. Üçüncü cinayeti.”

Bill durdu ve ona şaşırarak baktı.

“Nereden biliyorsun?” diye sordu.

Riley, titremesini kontrol etmeye çalışırken bütün bedeni kasılıyordu.

“Çok ilerlemiş. Çıraklık dönemi bitmiş. Artık bir profesyonel o. Artık kendini aşıyor. İşini seviyor. Hayır, bu onun en az üçüncü cinayeti.”

Riley’in boğazı düğümlenmiş ve yutkunmakta zorluk çekiyordu.

“Ve bir sonraki için fazla zaman kalmamış.”

1
...
...
8

Бесплатно

3.5 
(8 оценок)

Читать книгу: «Kaybedilen »

Установите приложение, чтобы читать эту книгу бесплатно