Читать бесплатно книгу «Dönüşüm » Моргана Райс полностью онлайн — MyBook
image
cover

Dönüşüm

Vampire Journals’ın 1. kitabı

morgan rice

"TURNED (Dönüşüm), genç okuyucular için mükemmel bir hikâye. Morgan Rice, tipik bir vampire hikâyesinin nasıl olabileceğini gösteren şaşırtıcı kurguyla iyi bir iş çıkarmıştır. Canlandırıcı ve eşsiz anlatımıyla TURNED, pek çok Genç Yetişkin paranormal hikâyelerde bulunan klasik unsurları taşımaktadır. Vampire Journals Serilerinin ilk kitabı bir kız üzerinde yoğunlaşmaktadır.. sıra dışı bir kız! TURNED kitabını okuması kolay bir kitap ancak olaylar çok hızlı gelişmektedir. Hoş ve sıcak paranormal aşk romanları okumayı seven herkese tavsiye edilir.

--The Romance Reviews

“TURNED (Dönüşüm), başladığım andan itibaren beni içine çekti ve bir daha bırakamadım.. Bu hikâye, hızlı gelişen ve başından sonuna aksiyon yüklü sıra dışı bir maceradır. Kitapta bir an bile sıkılacağınız yer yok. Morgan Rice okuyucuya böyle bir kitap sunarak muhteşem bir iş çıkardı. Ayrıca Caitlin’i destekleyerek umutsuzca onun gerçeğe ulaşmasını isteyen bir okuyucu kitlesi yarattı.. Serinin ikinci kitabını merakla bekleyeceğim.”

--Paranormal Romance Guild

“TURNED (Dönüşüm), kısa olduğu için başka kitaplar arasında kaldığında okuyabileceğin zevkli, hoş ve esrarlı bir kitaptır….Kesinlikle eğleneceksiniz“

--books-forlife.blogspot.com

"TURNED (Dönüşüm), TWILIGHT (Alacakaranlık) ve VAMPIRE DIARIES (Vampir Günlükleri)’e kesinlikle rakip olacak ve son sayfaya kadar elinizden bırakamayacağınız bir kitap! Macerayı, aşkı ve vampirleri seviyorsanız bu kitap tam size göre!"

--Vampirebooksite.com

“Rice, eseri öne çıkaran mükemmel bir betimleyici niteliğini kullanarak bizleri başından itibaren hikayenin içine çekmeyi başarmıştır.. Güzel kurgulanmış ve çabucak biten TURNED (Dönüşüm), hafif ama eğlenceli bir hikaye arayan okuyucular için ilk sıraya yerleşecek vampire serisi için harika bir başlangıç.”

--Black Lagoon Reviews

Morgan Rice

Morgan Rice Hakkında Morgan efsanevi fantezi serisi, çok satanlar listesinde birinci olan ve on kitaptan oluşan THE SORCERER'S RING serisinin yazarıdır. Serinin ilk kitabı A QUEST OF HEROES ise ücretsiz indirilebilir!

Morgan Rice altı dile çevrilen ve on kitaptan oluşan yetişkin gençlere daha fazla hitap eden en çok satanlar listesinde birinci sırada olan THE VAMPIRE JOURNALS serisinin yazarıdır.

Morgan ayrıca gene çok satanlar listesinde olan kıyamet sonrasını anlatan etkileyici THE SURVIVAL TRIOLOGY üçlemesinin ilk iki kitabı olan ARENA ONE ve ARENA TWO’nun da yazarıdır. Morgan yorumlarınızı dört gözle bekliyor, istediğiniz zaman iletişim kurabilirsiniz.

www.morganricebooks.com

YAZARIN KITAPLARI

THE SORCERER’S RING

Kahramanların Görevi

A QUEST OF HEROES (Book #1)

A MARCH OF KINGS (Book #2)

A FATE OF DRAGONS (Book #3)

A CRY OF HONOR (Book #4)

A VOW OF GLORY (Book #5)

A CHARGE OF VALOR (Book #6)

A RITE OF SWORDS (Book #7)

A GRANT OF ARMS (Book #8)

A SKY OF SPELLS (Book #9)

A SEA OF SHIELDS (Book #10)

A REIGN OF STEEL (Book #11)

THE SURVIVAL TRILOGY

ARENA ONE: SLAVERSUNNERS (Book #1) Arena Bir

Köletüccarları Üçlemesi

ARENA TWO (Book #2)

THE VAMPIRE JOURNALS

TURNED (Book #1): Dönüşüm

LOVED (Book #2) Sevilmiş

BETRAYED (Book #3): Aldatılmış

DESTINED (Book #4) Yazgı

DESIRED (Book #5)

BETROTHED (Book #6)

VOWED (Book #7)

FOUND (Book #8)

RESURRECTED (Book #9)

CRAVED (Book #10)


Lista!

Amazon Audible iTunes

Copyright © 2014 by Morgan Rice

Tüm hakları saklıdır. U.S. Copyright Act of 1976 (Birleşik Devletler Telif Anlaşması) izni haricinde, yazarın izni olmaksızın bu yayının bir bölümünün ya da tamamının hiç bir şekilde ya da hiç bir amaçla yeniden yayınlanması, kopyalanması, dağıtılması ve aktarılması yasaktır. Bu e-kitap sadece sizin kişisel zevkiniz için ruhsatlandırılmıştır. Bu e-kitap diğer kişilere tekrar satılamaz veya girilemez. Eğer bu kitabı başkaları ile de paylaşmak istiyorsanız lütfen her biri için ek kopyayı satın almalısınız. Eğer kitabı okuyorsanız ve satın almadıysanız ya da sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen kitabı iade edip başka bir kopya satın alınız. Yazarın yoğun çalışmasına saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz. Kitap tamamen kurgudan oluşmaktadır. İsimler, karakterler, meslekler, organizasyonlar, mekanlar ve olaylar tamamen yazarın hayal gücünün ürünüdür ya da kurgu amacıyla kullanılmıştır. Ölü ya da diri gerçek herhangi biri ile olan benzeşme tamamen tesadüfîdir.

Yazar: Morgan Rice

Çeviri: Emrah Saraçoğlu

Yayın Yönetmeni: Ender Haluk Derince Görsel Yönetmen: Faruk Derince Yayın Koordinatörü: Ceylan Şenol Düzelti: Fatma Özay

İç Tasarım: Tuğçe Gülen Baskı: Melisa Matbaacılık Matbaa Sertifika No: 12088

Çifte Havuzlar Yolu

Acar Sitesi No: 4

Davutpaşa/İSTANBUL


YAKAMOZ KİTAP © MORGAN RICE


Orijinal Adı: Turned-The Vampire Journals

Copyright © Morgan Rice.

“Sıhhatli bir şey midir ki elini kolunu sallayarak arşınlayıp yaşını emmek rutubetli sabahın?

Neyse artık Brütüs’ün hastalığı hâlâ şifa veren yatağından kalkıp da gecenin habis salgınının karşısına çıkacak mı?”


--William Shakespeare

Julius Caesar

Birinci Bölüm


Caitlin Paine, her zaman okulun ilk günlerinden çekinir-di. Bir taraftan büyük meseleler vardı: Yeni arkadaşlarla, yeni öğretmenlerle tanışmak; yeni koridorları öğrenmek... Bir de ufak tefek şeyler vardı: Yeni bir dolap kullanmak; yeni bir yerin kokusu, çıkardığı sesler gibi. En tedirgin olduğu şey ise bakışlardı. Yeni bir yere gittiği zaman herkesin ona baktığını hissediyordu. Tek istediği şey gözden uzak kalmak- tı. Fakat öyle olacak gibi gözükmüyordu hiç.

Caitlin neden bu kadar göze çarptığını anlayamıyordu.

165 santimlik boyuna bakılırsa öyle ahım şahım uzun oldu- ğu söylenemezdi. Kahverengi gözleriyle, saçlarıyla ve normal kilosuyla kendini ortalama biri olarak görüyordu. Kesinlikle diğer bazı kızlar gibi güzel değildi. On sekiz yaşında olduğu için biraz büyük sayılabilirdi. Ancak bu, onun öne çıkması için yeterli değildi.

Başka bir şey vardı bu işte. Onunla ilgili bir şey, insanla- rın dönüp ona ikinci kez bakmasına yol açıyordu. Derinler- de bir yerde, kendisinin farklı olduğunu biliyordu. Ancak bunun tam olarak nasıl olduğundan emin değildi.

Eğer ilk günlerden daha kötü bir şey varsa o da sömestrde okula başlamaktı. Yani herkes birbiriyle kaynaşacak kadar vakit geçirdikten sonra. Bugün, yani martın ortasındaki bu ilk günü, en kötülerinden birisi olacaktı. Bunu daha şimdi- den hissedebiliyordu.

Ne var ki hayal gücünün en vahşi kısımlarında bile duru- mun bu kadar kötü olabileceğini düşünmemişti. Daha önce gördüğü hiçbir şey -ki pek çok şey görüp geçirmişliği vardı- onu buna hazırlamamıştı.

Caitlin, martın dondurucu soğuğunda, kocaman bir New York devlet okulu olan yeni okulunun önünde durmuş, dü- şünüp taşınıyordu: Neden ben? Pek sade giyinmişti. Üstünde sadece bir kazak ve tayt vardı. Kendisini karşılamaya hazırlanan patırtılı kargaşa için hazır olmaktan da çok uzaktı. Ayakta dikil- miş yüzlerce çocuk tantana çıkarıyor, feryat ediyor ve birbirini itip kakıyordu. Bir hapishane avlusuna benziyordu burası.

Her şeyin sesi çok fazla çıkıyordu. Bu çocuklar çok yük- sek sesle gülüyor, çok fazla küfrediyor ve birbirlerini çok sert itip kakıyordu. Eğer gözüne birkaç gülümseme ve şen kah- kaha ilişmemiş olsaydı bunun bir kitlesel arbede olduğunu düşünebilirdi. Çocukların çok fazla enerjisi vardı. O ise bi- tap düşmüştü, donmak üzereydi, uykusuz hâliyle bu enerji- nin nereden geldiğini anlayamıyordu. Gözlerini kapatıp her şeyden uzakta olmayı diledi.

Elini ceplerine götürdüğünde bir şey hissetti: iPod. Evet. Kulaklıklarını geçirip sesini açtı. Dışarıdaki sesin bastırılma- sı gerekiyordu.

Ancak hiç ses çıkmadı. Gözlerini aşağı çevirdiğinde ba- taryanın bitmiş olduğunu gördü. Şahane.

Bir meşgale bulma ümidiyle telefonuna baktı. Yeni me- saj yok.

Gözlerini yukarıya çevirdi. Yeni yüzler denizine baktığın- da kendini yalnız hissetti. Sebebi, tek beyaz kızın o olma- sı değildi. Aslında bu, onun için tercih edilecek bir şeydi. Diğer okullardaki en yakın arkadaşlarından bazıları siyah, İspanyol, Asyalı, Hintliler arasından; mecburen yan yana yaşadığı en zalim düşmanlarından bazılarıysa beyazlar ara- sından çıkmıştı. Hayır, sorun bu değildi. Yalnız hissediyordu çünkü burası şehirdi. Ayakları betonun üstünde duruyordu. Bu ‘dinlenme alanı’ denilen yere çıkmasına izin vermek için yüksek sesli bir zil çalmış; o da geniş, metal kapıların içinden geçe geçe buraya gelmişti. Şimdi de tepesinde dikenli teller olan devasa metal kapılarla kapana kısılmış, kafeslenmişti. Kendisini hapse girmiş gibi hissediyordu.

Muazzam büyüklükteki okula, pencerelerdeki demir ka- feslere bakmak da içini rahatlatmadı. İster büyük olsun ister küçük, yeni okullara her zaman kolaylıkla uyum sağlamıştı fakat bu okulların hepsi banliyölerdeydi. Hepsinin altında çimen, etrafında ağaçlar, tepesinde gökyüzü vardı. Buraday- sa şehirden başka bir şey yoktu. Nefes alamadığını hissetti, korkuya kapıldı.

Yüksek sesle çalan zilin ardından yüzlerce çocukla beraber girişe doğru seğirtti. Epeyce toplu bir kız tarafından itekle- nince defterini düşürdü. Defteri yerden aldı (bu sırada saçı berbat oldu) ve kızın özür dileyip dilemeyeceğini görmek için kafasını kaldırdı. Fakat kız etrafta yoktu, sürünün içine karışıp gitmişti. Kulağına bir kahkaha sesi geldi ama bunun kendisine yönelik olup olmadığını bilemiyordu.

Defterini, hayatındaki sabit olan tek şeyi sıkıca tuttu. Bu defter hep yanında olmuştu. Her gittiği yerde notlar almış, bir şeyler karalamıştı. Çocukluğunun yol haritası gibiydi bir nevi.

Nihayet girişe vardığında sadece kapıdan geçebilmek için epey sıkışması gerekti. Tam mesai bitiminde bir trene binmeye benziyordu. İçerinin sıcak olacağını ummuştu. Ne var ki arkasında kalan açık kapılardan sızan soğuk rüzgâr tüm sırtını yalayıp geçmiş ve daha beter üşümesine sebep olmuştu.

Tam üniformalı, bellerindeki silahları göze çarpan iki New York polisinin eşlik ettiği, cüsseli iki güvenlik görevlisi duruyordu girişte.

İçlerinden biri, “İLERLEMEYE DEVAM EDİN!” diye ko- mut verdi.

Okul kapısını neden iki silahlı polis memurunun koru- ması gerektiğini kafası almıyordu. İçindeki dehşet hissi bü- yüdü. Kafasını kaldırıp havaalanı güvenliği tarzı bir metal dedektöründen geçmesi gerektiğini gördüğünde ise içindeki his bin beter hâle geldi.

Dedektörün her iki yanında toplam dört polis memuru ve yanlarında iki güvenlik görevlisi duruyordu.

“CEPLERİNİZİ BOŞALTIN!” diye aniden bağırdı bir gö- revli.

Caitlin, diğer çocukların ceplerindeki şeyleri küçük nay- lon poşetlere koyduğunu gördü. Çabucak aynısını yaptı; cüzdanını, iPod’u, anahtarlarını içine koydu.

Dedektörün içinden geçtiğinde alarm öttü.

“SEN!” diye çıkıştı görevli, “Kenara geç!”

Tabii ki.

Kollarını kaldırmaya mecbur edilirken tüm çocuklar ona baktı. Görevli, elindeki dedektörle tüm vücudunu baştan aşağı taradı.

“Hiç takı falan kullanıyor musun?”

Önce bileklerinde, sonra da boynunda ne olduğunu his- setmeye çalışırken birden aklına geliverdi: Haç takıyordu.

“Çıkar onu” diye çıkıştı görevli.

Bu, büyükannesinin ölmeden önce ona verdiği kolyeydi. Gümüşten yapılma bu küçük haçın üstünde, hiçbir zaman tercüme etmediği, Latince kabartmalar vardı. Büyükanne- si ona bu kolyeyi kendi büyükannesinden aldığını söyle- mişti. Caitlin pek dindar değildi ve din meselelerinden de pek haberi yoktu. Ancak kolyenin yüzlerce yıl öncesinden kalma ve şimdiye kadar edindiği en değerli şey olduğunu biliyordu.

Caitlin onu gömleğinin içinden çıkardı, yukarı kaldırdı fakat boynundan çıkarmadı.

“Çıkarmasam daha iyi” diye yanıt verdi. Görevli, onu buz gibi soğuk bakışlarla süzdü.

Aniden bir arbede çıktı. Bir polis uzun, zayıf bir çocuğu tuttuğu gibi duvara yaslayıp cebinden küçük bir bıçak çıka- rırken bağrışmalar yaşanıyordu.

Görevli, polise yardım etmeye gittiği sırada Caitlin bu fırsatı kalabalığın içine karışıp koridora doğru yürümek için değerlendirdi.

New York devlet okuluna hoş geldin, diye düşündü Caitlin.

Şahane.


Daha şimdiden mezuniyet için gün saymaya başlamıştı.


*


Koridorlar şimdiye kadar gördükleri arasında en geni- şiydi. Bu koridorların gün gelip de dolup taşacağını hayal bile edemezdi ama nasıl olduysa omuz omuza, sıkış tepiş yürüyen çocuklarla hıncahınç doluvermişti işte. Bu holler- de binlerce çocuk olsa gerekti. İnsan yüzlerinden oluşan deniz uzayıp gidiyordu. Buradaki gürültü hepsinden be- terdi; duvarlardan yankılanıyor ve çınlıyordu. Kulaklarını kapamak istiyordu. Ne var ki kollarını kaldırmasına yete- cek dirsek boşluğunu bile bulamıyordu. Klostrofobik bir hisse kapıldı.

Zil çaldı ve harala gürele arttı.

Daha şimdiden geç kalmıştı.

Tekrardan elindeki sınıf numarasına baktı ve nihayet biraz mesafeden gireceği sınıf gözüne ilişti. Bu beden de- nizini yarmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. En sonunda, birkaç girişimin ardından, biraz agresifleşmesi gerektiğini fark etti. Ellerini ve dirseklerini kullanarak yolunu açmaya çalıştı. Her seferinde bir kişiyi çekerek geniş koridor bo- yunca tüm çocukların arasından geçti ve ağır kapıyı itip sınıfa girdi.

Yeni kız, sınıfa geç girerken üstüne çevrilecek bakışlar için kendini hazırladı. Öğretmenin sessiz bir sınıfı böldüğü için kendisini azarladığını canlandırmıştı gözünde. Ancak hadi- senin hiç de böyle olmadığını görmek onu sarstı. Otuz ço- cuk için yapılmış fakat şu an elli çocuğu barındıran bu sınıf hıncahınç doluydu. Bazı çocuklar sıralarında oturuyor, diğer kısmı ise aralarda yürüyerek birbirlerine bağırıp çağırıyordu. Tam bir kargaşa hakimdi.

Zil beş dakika önce çalmış olmasına rağmen, saçları dar- madağın ve buruş buruş takım elbiseli öğretmen henüz der- se başlamamıştı. Hatta ayaklarını masanın üstüne koymuş gazete okuyor ve herkesi görmezden geliyordu.

Caitlin ona doğru yürüyüp yeni kimlik kartını masanın üstüne koydu. Ayakta durup öğretmenin kendisine bakma- sını bekledi ama onun bunu yapacağı yoktu.

Sonunda boğazını temizledi. “Affedersiniz.” Adam isteksiz bir şekilde gazeteyi indirdi.

“Ben Caitlin Pane, yeni geldim. Sanırım size bunu ver- mem lazım.”

“Ben sadece yedek öğretmenim” diye cevap verdi ve gaze- tesini kaldırıp görüşü engelledi.

Caitlin öylece kalakaldı, kafası karışmıştı. “Yani” dedi. “Yoklama almıyor musunuz?” “Öğretmeniniz pazartesi günü dönecek” diye çıkıştı.

“Bunları o halleder.”

Konuşmanın bittiğini anlayan Caitlin kimlik kartını geri aldı.

Dönüp sınıfa baktı. Kargaşa durulmamıştı. Eğer bunda hayra yorulacak bir şey varsa o da en azından göze batmıyor olmasıydı. Buradaki hiç kimse ona takmış gibi gözükmüyor- du. Hatta onu fark etmemişlerdi bile.

Diğer taraftan hıncahınç dolu sınıfı gözleriyle taradığın- da canı sıkıldı. Hiç oturacak boş yer kalmamış gibi görünü- yordu.

Gücünü toplayıp defterine sıkıca yapıştı ve birbirine ba- ğırıp duran, ipini koparmış çocukların arasından geçerken birkaç kez vücudunu sakınarak sıraların arasında kalan boş- lukların birini seçip yürüdü. En arkaya ulaştığında nihayet tüm sınıfı gözleriyle seçebiliyordu.

Oturacak tek bir boş sıra kalmamıştı.

Orada dikilirken kendini aptal gibi hissediyor ve diğer çocukların onu fark etmeye başladığını görebiliyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Sürekli orada dikilecek hâli yoktu besbelli ve yedek öğretmen de durumu pek umursuyor gibi durmuyordu. Tekrardan kafasını çevirip sınıfa baktı. Çare- sizce etrafı tarıyordu.

Biraz öteden gelen bir kahkaha duydu ve bunun kesinlik- le kendisine yönelik olduğunu hissetti. Bu çocukların giyin- diği gibi giyinmemişti ve onlar gibi görünmüyordu. Gerçek- ten göze batmaya başladığını hissetmesiyle birlikte yanakları kızardı.

Tam sınıfı terk etmeye, hatta okulu bırakıp gitmeye ha- zırlanırken bir ses işitti.

“Buraya.”

Sesin geldiği yere döndü.

Pencere tarafında, en arka sıradaki uzun çocuk sırasından kalktı.

“Otur” dedi. “Lütfen.”

Diğerleri onun nasıl tepki vereceğini beklerken sınıf biraz olsun sessizleşti.

Ona doğru yürüdü. Çocuğun gözlerine bakmamaya ça- lıştıysa da -iri, çakmak gibi parlayan yeşil gözleri vardı- ba- şarılı olamadı.

Çocuk nefes kesiciydi. Teni pürüzsüz ve narindi. Onun siyah mı, İspanyol mu, beyaz mı, yoksa melez mi olduğunu bilemiyordu. Gelgelelim daha önce hiç bu kadar yumuşak ve pürüzsüz bir ten görmemişti. Kalemle çizilmiş gibi duran çenesinden bahsetmek bile gereksizdi. Saçları kısa ve kahve- rengiydi; vücudu da zayıftı. Onda bir şey vardı, akla hayale sığmayan bir şey. Çok kırılgan görünüyordu, belki de sanat- çıydı.

Bir erkeğe vurulmak pek ona has bir şey değildi. Daha önce arkadaşlarının birilerine çarpıldıklarını görmüşlüğü vardı ama buna hiç anlam verememişti. Ta ki şu ana dek...

“Sen nereye oturacaksın o zaman?” diye sordu.

Sesini kontrol etmeye çalıştı fakat pek inandırıcı olamı- yordu. Ne kadar heyecanlı olduğunu çocuğun anlamaması- nı ummaktan başka bir şey gelmiyordu elinden.

Çocuk gülümsedi, kusursuz dişleri açığa çıktı.

“İşte buraya” dedi ve birkaç adım ötedeki geniş pencere pervazına doğru yürüdü.

Ona baktı, çocuk bakışına karşılık verdi ve gözleri tama- men birbirine kilitlendi. Kendisine gözlerini çevirmesini söyledi içinden ama beceremedi.

“Teşekkürler” dedi ve bu, ağzından çıktıktan hemen son- ra kendine kızdı.

Teşekkürler mi? Tek söyleyebildiğin bu mu? Teşekkürler mi?

“İşte bu Barack!” diye bağırdı bir ses. “Şu hoş, beyaz kıza sıranı ver bakalım!”

Bir kahkaha koptu, sınıftaki gürültü tekrardan yükseldi ve herkes onları bırakıp kendi işine döndü.

Caitlin çocuğun utançla yüzünü yere eğdiğini gördü. “Barack mı?” diye sordu. “Adın bu mu?”

“Hayır” diye yanıtladı kızararak. “Beni böyle çağırıyorlar, Obama gibi. Ona benzediğimi düşünüyorlar.”

Ona yakından baktığında çocuğun sahiden benzediğini fark etti.

“Çünkü yarı siyah, yarı beyaz ve biraz da Porto Rikolu- yum.”

“Bence bu bir iltifat” dedi Caitlin.

“Onların söylediği hâliyle değil” diye yanıtladı çocuk. Özgüveni yerde sürünür hâlde pencere pervazında otu-

ran çocuğu inceleyen Caitlin, onun hassas bir yapısı oldu-

ğunu düşündü, incinmeye açık bile denilebilir hatta. O, bu çocukların arasına ait değildi. Delice görünebilir ama neredeyse içinde ona karşı bir korumacılık duygusu gelişi- yordu.

“Ben Caitlin” dedi elini uzatıp gözlerinin içine bakarak. Çocuk kafasını kaldırdı, şaşırdı ve gülümsemesi geri geldi. “Jonah” diye cevapladı.

Çocuk elini kuvvetlice sıktı. Çocuğun pürüzsüz teni, Caitlin’in elini içine aldığı anda kolundan yukarı iç gıcıkla- yıcı bir his taarruz etti. Onun içinde eriyor gibiydi. Çocuk elini normalden bir saniye uzun tuttuğunda gülümsemeden edemedi.


*


Sabahın geri kalanını hayal meyal hatırlayan Caitlin ka- feteryaya geldiği sırada acıkmıştı. Çift kanatlı kapıyı açtı- ğında, bu uçsuz bucaksız odadaki binlerce çocuğun hepsi- nin bağırıp durması karşısında küçük dilini yuttu. Kapalı bir spor salonuna girmek gibiydi; koridorda her altı adımda bir etrafı dikkatlice izleyen bir güvenlik görevlisinin olması haricinde.

Alışıldığı gibi nereye gitmesi gerektiği konusunda bir fikri yoktu. Büyük odayı gözleriyle taradı ve nihayet bir tabak yığını buldu. İçlerinden birini aldı ve yemek sırası olduğunu düşündüğü sıraya girdi.

“Önüme geçeyim deme seni kaltak!”

Arkasını döndüğünde cüsseli, fazla kilolu, kendisinden on beş santim daha uzun bir kızın kaşlarını çatarak ona bak- tığını gördü.

“Üzgünüm. Bilmiyordum sıranın sizde...”

“Sıranın ucu orada!” diye çıkıştı başka bir kız parmağıyla işaret ederek.

Caitlin dönüp baktığında sırada en az yüz çocuğun olduğu-nu gördü. Yirmi dakika civarı bir bekleme süresi ediyordu bu.

Бесплатно

0 
(0 оценок)

Читать книгу: «Dönüşüm »

Установите приложение, чтобы читать эту книгу бесплатно

На этой странице вы можете прочитать онлайн книгу «Dönüşüm », автора Моргана Райс. Данная книга имеет возрастное ограничение 16+, относится к жанрам: «Книги про вампиров», «Зарубежное фэнтези». Произведение затрагивает такие темы, как «магические артефакты», «вампиры». Книга «Dönüşüm » была издана в 2019 году. Приятного чтения!